30 Nisan 2009 Perşembe

Gelecekte Dünyayı Bekleyen Tehlikeler



























GELECEKTE DÜNYA'YI BEKLEYEN TEHLİKELER

1- EVRİM SAATİNİN SONU

Bilim adamları, doğadaki canlıların evrim saatini belirleyen telomer adlı DNA zincirlerinin kısalmasıyla, kanser, alzheimer gibi yaşlılığa bağlı hastalıkların da oluşma riskinin artığını kaydediyor.

Olasılığı: Düşük
Gerçekleşirse insanlığın ne kadarı yok olur?: Yüzde 80.

2- İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ

Atmosferde biriken zararlı gazların yarattığı sera etkisiyle bu yüzyılın sonuna kadar dünya sıcaklığında yaklaşık 2 derecelik artış bekleniyor.Bu ısı artışı, gıda stokları üzerinde onarılamaz hasar yaratacak.

Olasılığı: Yüksek
Gerçekleşirse insanlığın ne kadarı yok olur?: Yüzde 60.

3- KARA DELİKLER

Bilim adamları, dünyanın bir kara delik tarafından yutulması olasılığını da göz ardı etmiyor.

Olasılığı: Çok düşük
Gerçekleşirse insanlığın ne kadarı yok olur?: Yüzde 100.

4- KOZMİK PATLAMA

Samanyolundaki bir gezegenin patlamasıyla ortaya çıkacak gama ışınları, dünyada yeni bir buzul çağı başlatabilir.

Olasılığı: Düşük
Gerçekleşirse insanlığın ne kadarı yok olur?: Yüzde 40.

5- METEOR ÇARPMASI

Çapı 1.5 kilometre büyüklüğünde bir meteor, birkaç milyon yılda bir dünyaya çarpıyor. Çarpışmanın küresel sonucuysa yeni bir buzul çağı.

Olasılığı: Orta
Gerçekleşirse insanlığın ne kadarı yok olur?: Yüzde 50.

6- NÜKLEER SAVAŞ

Uluslararası strateji uzmanlar, Soğuk Savaş’ın bitimiyle azalan nükleer savaş olasılığının bugün İsrail, Hindistan, Pakistan ve Kuzey Kore gibi nükleer silaha sahip ülkeler nedeniyle halen sürdüğünü belirtiyor.

Olasılığı: Düşük
Gerçekleşirse insanlığın ne kadarı yok olur?: Yüzde 80.

7- AKILLI ROBOTLARIN HÂKİMİYETİ

Gelişen teknolojiyle 2050′ye kadar robotların insanlar gibi düşünmeye başlayacağı tahmin ediliyor. Bunun sonucunda yaratıcıları üzerinde hâkimiyet kurma olasılıkları göz ardı edilmiyor.

Olasılığı: Yüksek
Gerçekleşirse insanlığın ne kadarı yok olur?: Yüzde 80.

8- SALGIN HASTALIKLAR

Son yüzyılda AIDS, SARS gibi salgın hastalıklarla mücadele eden insanoğlunun, daha kötü salgınlara maruz kalabileceği belirtiliyor. En yakın olasılık, Asya’yı vuran kuş gribi virüsünün tüm dünyaya yayılması.

Olasılığı: Çok yüksek
Gerçekleşirse insanlığın ne kadarı yok olur: Yüzde 30.

9- SÜPER VOLKAN PATLAMASI

Süper volkanlar, 50 bin yılda bir faaliyete geçiyor. Yarattıkları yıkımsa, meteor çarpmasının yaklaşık 12 katı.

Olasılığı: Çok yüksek

Gerçekleşirse insanlığın ne kadarı yok olur?: Yüzde 70.

10- TERÖRİZM

Uzmanlara göre, terörist grupların, biyolojik ve kimyasal kitle imha silahlarıyla saldırı düzenleme olasılığı her geçen gün artıyor.

Olasılığı: Çok yüksek
Gerçekleşirse insanlığın ne kadarı yok olur?: Yüzde 20.

Hürriyet gazetesi Haberi

Kaynak: http://www.bilgiservisim.com

Eski Bir Tapınak Yazıtından

















Eski Bir Tapınak Yazıtından

Gürültü, patırtının ortasında sükûnetle dolaş; sessizliğin içinde huzur bulunduğunu unutma.

Başka türlü davranmak açıkça gerekmedikçe herkesle dost olmaya çalış.

Sana bir kötülük yapıldığında verebileceğin en iyi karşılık unutmak olsun.

Bağışla ve unut. Ama kimseye teslim olma,içten ol;telaşsız, kısa ve açık seçik konuş.

Başkalarına da kulak ver.

Aptal ve cahil oldukları zaman bile dinle onları; çünkü dünyada herkesin anlatacak bir öyküsü vardır.

Yalnız planların değil, başarılarının da tadını çıkarmaya çalış.
İşinle ne kadar küçük olursa olsun ilgilen; hayattaki dayanağın odur.

Seveceğin bir iş seçersen, yaşamında bir an bile çalışmış ve yorulmuş olmazsın.

İşini öyle sev ki, başarıların, bedenini ve yüreğini güçlendirirken verdiklerinle de yepyeni hayatlar başlatmış olacaksın.

Olduğun gibi görün ve göründüğün gibi ol.

Sevmediğin zaman sever gibi yapma.

Çevrene önerilerde bulun ama hükmetme.

İnsanları yargılarsan onları sevmeye zamanın kalmaz.

Ve unutma ki, insanlığın yüzyıllardır öğrendikleri, sonsuz uzunlukta bir kumsaldaki tek bir kum taneciğinden daha fazla değildir.

Aşk'a burun kıvırma sakın; o, çöl ortasındaki yemyeşil bir bahçedir. O bahçeye layık bir bahçıvan olmak için her bitkinin sürekli bakıma ihtiyacı olduğunu unutma.

Kaybetmeyi ahlaksız bir kazanca tercih et. İlkinin acısı bir an, ötekinin vicdan azabı bir ömür boyu sürer.

Bazı idealler o kadar değerlidir ki, o yolda mağlup olman bile zafer sayılır.

Bu dünyada bırakabileceğin en iyi miras dürüstlüktür.

Yılların geçmesine öfkelenme; gençliğine yakışan şeyleri gülümseyerek teslim et geçmişe.

Yapamayacağın şeylerin yapabileceklerini engellemesine izin verme.

Rüzgârın yönünü değiştiremediğin zaman, yelkenlerini rüzgara göre ayarla. Çünkü dünya, karşılaştığın fırtınalarla değil, gemiyi limana getirip getiremediğinle ilgilenir.

Ara sıra isyana yönelecek olsan da hatırla ki, evreni yargılamak imkansızdır. Onun için kavgalarını sürdürürken bile kendi kendinle barış içinde ol.

Hatırlar mısın doğduğun zamanları: Sen ağlarken herkes sevinçle gülüşüyordu.

Öyle bir ömür geçir ki, herkes ağlasın öldüğünde, sen mutlulukla gülümse.

Sabırlı, sevecen, erdemli ol. Eninde sonunda bütün servetin sensin.

Görmeye çalış ki, bütün pisliğine ve kalleşliğine rağmen dünya yine de insanoğlunun biricik güzel mekanıdır.

En İlginç Meslekler


















































En İlginç Meslekler

Şiropraktör, sperm işçisi, filizlemeci, ebis kontrolörü... Çoğumuza yabancı gelen bu kelimeler, Türkiye İş Kurumu'nca hazırlanan sözlükte yer alan ilginç mesleklerden sadece birkaçı

Türkiye İş Kurumu'nun (İş-Kur) bireyleri 'işgücü ve mesleklere ilişkin' bilgilendirmek amacıyla hazırladığı sözlükte şimdiye kadar çok az duyulan meslek tanımlarına yer veriliyor. İş-Kur'un web sitesinde yayınlanan sözlükte, 2070 mesleğin tanımı yapılıyor, meslek mensuplarının yürüttüğü faaliyetlere ilişkin özet bilgi veriliyor. Sözlükte yer alan ilginç mesleklerden bazıları şunlar:

Debbağ: Yaş deri ve pöstekileri bir eriyik içinde işleyerek deri haline getiren kişi.

Makastar:
Kendi başına ve belirli bir süre içerisinde, konfeksiyon ürünleri imalatında kumaş ve yardımcı malzemeyi kalıba göre ve çok katlı olarak kesme.

Filizlemeci: Maltlı ve imbikten çekilecek içki imaline hazırlıklı olmak üzere arpa ve diğer hububatı filizlendiren kişi.

Remayözcü: Remayöz makinesini kullanarak, dikime hazırlanmış örgü ürünlerin yaka, bant, pat, cep, yan dikiş ve lastik dikim işlemlerini, kendi başına ve belirli bir sürede yapma bilgi ve becerisine sahip nitelikli kişi.

Pürmüzcü: Metali oksiasetilen veya diğer gaz aleviyle çeşitli şekillerde kesen bir makineyi çalıştıran kişi.

Sır İşçisi: Sır yapmak üzere boraks, kurşun, kum ve kireç gibi maddeleri karıştırıp öğütmek üzere bir kitle haline getirip yeni baştan öğüten kişi.

Derikmen: Derikmen (Petrol), kule montajı, kulenin kontrol ve bakımı, sondaj manevrası ve kuyu başı düzeneği hazırlama işlemlerini, kendi başına ve belirli bir süre içerisinde yapma bilgi ve becerisine sahip nitelikli kişi.

Kültürcü (süthane/mandıra): Tereyağı, krema, peynir ve diğer maddelerin imalinde kullanılacak ana kültürü yaparak bundan bakteri kültürü çıkaran kişi.

Enstrümancı: Proses veya akış tipi üretim yapan tesislerde, ölçme ve kontrol cihazlarının arıza tespiti, onarımı, periyodik bakımı ve yenilenmesine ilişkin işlemleri, kendi başına ve belirli bir süre içerisinde yapma bilgi ve becerisine sahip nitelikli kişi.

Kırkıcı: Kırkım zamanı koyunların yünlerini kırkım makinesiyle kırkan kişi.

Sperm işçisi: Verimli sığır ve at ırkı yetiştirmek için iyi cins boğa ve aygırlardan sperm almada ön hazırlıkları yaparak spermi alan kişi.

Ebis kontrolörü: Uçuş personelinin uçuş sırasındaki ve yerdeki çalışma durumlarına ilişkin kayıtları tutan kişi.

Şiropraktör: İnsan vücudundaki kemik ve kaslarda oluşan bozuklukları elle veya aygıt kullanarak tedavi eden kişi.

Kaynak: www.msxlabs.org/forum/meslekler/17539-en-ilgin-meslekler.html

Elektrikli Sandalyenin Sırrı

Elektrikli Sandalyenin Sırrı

Oktan Keleş

İdam cezası bir ölüm cezasıdır; fakat aslında bilindiği gibi sadece bir ölüm cezası değil, aynı zamanda felsefesi olan ve mesaj taşıyan bir seremonidir. Konunun daha iyi anlaşılması için kısaca birkaç ölüm cezasına göz atalım:

Canlı canlı deri yüzmek, kafatasını mengeneyle parçalamak, kazıklara oturtmak, yüksek uçurumdan kayalara itmek, orta çağdaki gibi diri diri yakmak, boğma teliyle boğmak, suda boğmak, kaynar kazanda haşlamak, kurşuna dikmek vs vs... Bütün bunlar aslında bir ölüm cezasıdır. Bazıları işkence ile intikam hırsıyla bir kralın veya halkın veya bir başkasının verdiği, bazı duygularını da tatmin eden şekillerle uygulanmasıdır ki Roma'da aslanlara canlı canlı atılarak ölüm cezası alanlar izleyenlere büyük korku ve haz verirdi. İşin psikolojik ve sosyolojik kısmı bir yana. Fakat idam farklı bir kavramdır. Felsefesi ve mesajı vardır.

Örnek: Asılarak İdam:

Yağlı ilmik, boğaza geçirilir. Birkaç basamak ile yüksek bir nesneye çıkarılır. Bu sandalye olabilir. Ayağını yerden kesecek kadar. Bir tekme atılır ve kişi sallanır.(sallanma tabiri) Bu idamın felsefesinde ip tıpkı bir köleye ve köpeğe takıldığı gibi boyna takılır. Mesaj şudur: "Sen işlediğin suçla şeytanın bir kölesisin. Bunu boynuna takıyor ve hayatına son veriyoruz."

Ayakla tekme ise işlediği suçtan ve günahtan dolayı hakir görmeyi simgeler.

Giyotin:

Fransız uygulaması. Kurulu düzenekten, yukarıdan kalın, ağır bir bıçak hızla aşağıda sıkıştırılan kafaya düşer ve keser.

Felsefe ve mesajı şudur: "Bu kafanı İlahî güç yukarıdan kesmiştir." Adalet yukarıdan inmiştir. (İlahî)

Kılıçla Kafa Uçurmak:

Bu idam şekli de şu mesajı verir: "İlahî adaletin temsilcisi ellerle kafan uçurulmuştur." Eller Hakkın elleridir simgesel olarak.

Şimdi gelelim hiçbir idam şekline benzemeyen yüzyılımızın idam şekli, teknolojik idam, elektrikli sandalyeye oturtulmaya: ABD'de uygulanan bu idam şekli nasıl icat edilmiştir? ABD Pensilvanya masonlar merkezi baş masonu McCain Isaac (Makkeyn Ayzek) 1941'de gizli, yeminli bir belge açıyor.

Zira belgenin kendi ritüellerine göre açılma vakti gelmiştir. Belgede kısaca şunlar yazılıdır: "Efendimiz baş Şeytani Dokuzlar meclisinde talimat uyarınca Benjamin Franklin'in vasiyetidir. (Bu vasiyet bilinen anlamda değil, sır vasiyetlerden biridir.)

Elektrik bilimi ilerletilecek ve emanet edilen üstada gelişmeler doğrultusunda Şeytanî Efendimizin emri olan şu faaliyet gerçekleştirilecektir."

(Belge tarihi 1785 daha sonra ne zaman eklendiyse 1901 ve 1921 tarihleri de mevcuttur.) Kısaca belgedeki emir, talimat şudur: "Her türlü kötülüğü yapan insanlar şeytanın tahtında taç giyecek ve seçilen bu insanlar kutsanacak. Şeytanın ruhuna, ordusuna katılacaklardır. Bu bir törendir. Taç giyme töreni olacaktır. Tahta çıkıp ruhlarını efendilerine, şeytana vereceklerdir. Zira bu tahta oturma sebepleri, işledikleri suç ve günah neyse ruhlarını bunları kahramanca işleyerek şeytana ruhlarını satmalarındandır." Buraya kadar olan bilgilerin ikinci bölümünde şöyle devam ediliyor:

"Bir idam şekli olacak ki daha öncekilerine benzemeyecek.

Bir taht olacak. (Elektrikli sandalye) Oturtulacak. Kafasına taç takılacak. Bir törenle tahta oturtulanların kulağına kendileriyle ilgili sır söylenecektir."







































Bu uygulama Mısır Firavun'u KHA'nın uygulamasıdır. Kendisine ağıtla bağlı ruhları kendi özel sandalyesine oturtup, kollarını bağlayıp, törenle başına taç takıp idam ediyordu. Firavun KHA Döneminin en büyük rütbeli Şeytanîsidir. Elektrikli sandalye Kabala'da KHA'nın sandalyesiyle günümüzde kodlanmış, sembolize edilmiştir. KHA'nın mezarından çıkan bu sandalye Torino müzesinde sanki bugün yapılmış gibi sergilenmektedir. Kabala'da bu sandalye hakkında şöyle gizli kodlanmış bilgi vardır: Özel kişilerin ölüm cezası bu sandalyeye oturtularak; ama önce ikramlar verilerek yapılırdı.

















Tom Hanks'ın başrolünde oynadığı Yeşil Yol filmini seyredenler hatırlar. Bir idamlık provalarla defalarca idamdan önce sandalyeye götürülüp tatbikat yaptırılıyor. (Tören provası) Taç denen de sandalyede kafaya miğferi andıran metal bir başlık takılıyor. Kollar sandalyenin (tahtın) iki kenarına tıpkı bir kral edasında bağlanıyor. (Bir tahta bir kral nasıl oturtuluyorsa öyle oturtuluyor.)

















İdamı izlemeye gelen davetliler tarafından seyredilerek, elektrik verilerek (Elektrik enerjisini şeytanın şimşeği sayıyorlar.) Törenle infaz gerçekleştirilip şeytana kavuşturuluyor. Tabii ki bu sır, bu idam şeklini planlayanlarca bilinir. Diğerleri bunu bir idam cezası olarak görür. Yani aslında idam olarak bilinen bu uygulama ''Şeytani töreni''dir. Yeryüzünde aşağılıkça şeytanı sevindirecek bir günah, suç işleyip ölüm cezasına çarptırılanlar bu sandalyeye (tahta); yani şeytanın tahtına oturtularak törenle "şeytan ordusuna" kavuşturulur. Her idam edilenin ismi Şeytanîlerce kutsanır ve kayıtlarına alınır. Tabii ki bu onların sapık inançları ritüellerindendir.

Bir not: Yeşil Yol filmindeki elektrikli sandalyeye takılan adı "Yaşlı Kıvılcım"dır. Benjamin Franklin de uçurtmayla kıvılcımlar meydana getirip paratoner çalışmalarını yapan masondur. Masonların Franklin'e verdikleri isim de "Yaşlı Kıvılcım"dır.

Alıntı: www.netpano.com/makale/?makale=963

Ekstaz Nedir?
























Ekstaz Nedir?

Eski sözlüklerde, "ruhun dünyevi realitelerden kurtulduğu, kendinden geçme ve coşkunluk hali" olarak ifade edilen ekstaz, spiritüalist sözlüklerde, "ruh ile beden ilişkisinin belirli bir dereceye kadar gevşediği, dış dünya ile bağlarının kesildiği özel bir hal" olarak tanımlanır. Bir degajman halidir. Ekstaz, parapsikolojiye göre "değişik şuur halleri" nden biridir.

Ekstaz hali, histerik afeksiyonlar, spazmodik hastalıklar, aşırı oruçlar, uzun tefekkürler, bazı bedensel egzersizler sırasında kendiliğinden oluştuğu gibi, manyetizma yoluyla yapay olarak da oluşturulabilir. Manyetik ekstaz, manyetik hipnozun "en yüksek manyetik aşama" denilen halidir.

Ekstaz hali, trans haline çok yakındır. Ekstaz halinde, bedensel hareketsizlik, solunum ve dolaşımın yavaşlaması söz konusudur. Şamanlar, ekstaz tekniğini en iyi uygulayanlar arasında yer alır.

Mistikler, vecd adı da verilen ekstaz hali sırasında ilginç deneyimler yaşadıklarını açıklamışlardır. Bu deneyimlerini, benliğin, hatıraların ve iradenin yok olması, duyular aleminden ayrılma, şaşkınlık, aşk, sevinç ve mutluluk gibi ifadelerle açıklamaya çalışmışlarsa da, yaşadıklarının sözlerle ifade edilemeyeceğini, ancak bizzat yaşanarak anlaşılabileceğini belirtmişlerdir. Bedensiz varlıklardan gelen tesirler, vecd halindeki kişide, genellikle "rüyet" denilen vizyonlar olarak belirirler

Kaynak: http://ansiklopedi.turkcebilgi.com/Ekstaz

Dünyayı Sarsan 50 Gerçek


























Dünyayı Sarsan 50 Gerçek

BBC Programcısı Jessica Williams, dünyanın röntgenini çekmiş.Tespitlerini ise "Dünyada Değişmesi Gereken 50 Gerçek" adını verdiği bir kitapta toplamış. Seyfi Öngider'in editörlüğündeki Aykırı Yayınevi'nden piyasaya yeni sürülen bu kitap, oldukça ilginç.

"50 gerçek" olarak adlandırılan aykırılıklar, yanlışlıklar veya sorumsuzluklar, ilk bakışta birbiriyle ilintili gözükmeyebilir. Ama her biri, dünyanın çivisinin üzerine bir balyoz gibi iniyor.

"Yok oluş"a doğru hızla sürükleniyoruz. Kendi ikbalimiz için fır dönerken, bir de dünyanın nasıl döndüğüne bakalım...

İşte, dünyayı tersine çeviren 50 gerçek:

1- Bir Japon kadını ortalama 84 yıl, bir Botswanalı kadın sadece 39 yıl
yaşıyor.

2- Dünyadaki obez nüfusun 1/3'ü, gelişmekte olan ülkelerde yaşıyor.

3- ABD ve İngiltere, gelişmiş ülkeler arasında en yüksek erken hamilelik
oranına sahip.

4- Çin'de 44.000.000 kadın kayıp.

5- Brezilya'daki Avon kadınlarının sayısı, asker sayısından fazla.

6- 2002'de idamların %81'i ABD, Çin ve İran'da gerçekleşti.

7- İngiliz süpermarketleri, müşterileri hakkında hükümetten daha fazla
bilgiye sahip.

8- AB'deki her inek için verilen günlük 2.50 dolarlık sübvansiyon,
Afrika'nın %75'inin günlük geçiminden daha fazla.

9- 70'in üzerindeki ülkede aynı cinsten iki kişinin ilişkisi yasak,
9'unda ise cezası ölüm.

10- Dünya nüfusunun 1/5'i, günlük 1 doların da altında gelirle
yaşıyor.

11- Rusya'da yılda 12.000'in üzerinde kadın, aile içi şiddet sonucunda
hayatını kaybediyor.

12- 1 yılda 132.000.000 Amerikalı, estetik ameliyat yaptırdı.

13- Kara mayınları nedeniyle saatte 1 insan ölüyor ve sakat kalıyor.

14- Hindistan'da 44.000.000 çocuk işçi var.

15- Sanayileşmiş ülkelerde insanlar, günde 6-7 kg katkı maddesi yiyor.

16- Dünyanın en çok kazanan sporcusu golfçu Tiger Woods, yılda 78.000.000$, yani saniyede 148$ kazanıyor.

17- Amerikalı 7.000.000 kadın ve 1.000.000 erkek yeme bozukluğu çekiyor.

18- 15 yaşındaki İngilizlerin yarısı uyuşturucu kullanmış, 1/4'ü sigara içiyor.

19- Washington'daki lobi endüstrisinde 67.000 kişi, her seçilmiş kongre
üyesi için 125 kişi çalışıyor.

20- Motorlu araçlar, dakikada 2 insanı öldürüyor.

21- 1977'den bu yana ABD'deki kürtaj kliniklerinde 80.000 şiddet ve
taciz vakası yaşandı.

22- Mc Donalds'ın altın kemerini tanıyanların sayısı, Hıristiyan tacını
tanıyanlardan fazla.

23- Kenya'da bir ailenin gelirinin 1/3'ü rüşvete gidiyor.

24- Dünyadaki yasadışı uyuşturucu pazarı 400.000.000.000$.

25- Amerikalıların 1/3'ü, uzaylıların geldiğine inanıyor.

26- 150'den fazla ülkede işkence var.

27- Her gün dünya nüfusunun 1/7'si, yani 800.000.000 insan aç
kalıyor.

28- Amerikalı siyah erkeklerin hapse girme ihtimali, %33.

29- Dünyanın 1/3'ü savaş halinde.

30- Petrol rezervleri 2040'da tükenebilir.

31- Sigara içenlerin %82'si gelişmekte olan ülkelerde yaşıyor.

32- Dünya nüfusunun %70'i, bugüne dek hiç çevir sesi duymadı.

33- Silahlı çatışmaların 1/4'ü, doğal kaynakları ele geçirmek için
yaşanıyor.

34- Afrika'da 30.000.000 kişi AIDS.

35- Her yıl 10 dil ölüyor.

36- İntiharla ölenlerin sayısı, çatışmalarda ölenlerden fazla.

37- ABD'de her hafta ortalama 88 öğrenci sınıfa silah getiriyor.

38- Dünyada en az 300.000 düşünce suçlusu var.

39- Her yıl 2.000.000 genç kız ve kadın sünnet ediliyor.

40- Silahlı çatışmalarda 300.000 çocuk asker savaşıyor.

41- İngiltere'de 2001 seçimlerinde 26.000.000 kişi, Pop Idol'un ilk
sezonunda 32.000.000 kişi oy kullandı.

42- ABD, pornografiye yılda 10.000.000$ harcıyor.

43- ABD, "haydut devlet" diye ilan ettiği 7 ülkeden 33 kat daha fazla
askeri harcama yapıyor.

44- Dünyada 27.000.000 köle var.

45- Amerikalılar çöpe saatte 250.000.000 plastik şişe atıyor, yani her 3 haftada bir Ay'a ulaşmaya yetecek uzunlukta şişe birikiyor.

46- Sıradan bir İngiliz, günde yaklaşık 300 defa kameraya yakalanıyor.

47- Her yıl 120.000 kadın veya genç kız, Batı Avrupa'ya satılıyor.

48- Yeni Zelanda'dan İngiltere'ye uçakla getirilen 1 kivi,
atmosfere kendi ağırlığının 5 katı sera gazı salıyor.

49- ABD'nin, BM'ye 1.000.000.000$'dan fazla borcu var.

50- Yoksul aile çocuklarının psikolojik sorun yaşama ihtimali, zengin
aile çocuklarına göre 3 kat daha fazla.

Kaynak: Dünyada Değişmesi Gereken 50 Gerçek, Jessica Williams, Aykırı Yayınları.

Dünyanın Tartıştığı Yaratıklar















Dünyanın Tartıştığı Yaratıklar

Bir Kanada firması (Bio-genica), "Bu bir oyuncak yada robot değildir" diyerek piyasaya sürdüğü garip canlılar dünyada tartışma konusu oldu.

Bio-genica isimli firmanın bir grup çılgın genetikçiye yaptırdığı bu garip yaratıklar, firmanın iddiasına göre canlı.

Firma bu yaratıkların evcil hayvanların yerini alacağını iddia ediyor. Yeni çağın evcil hayvanları olarak adlandırdıkları projede kullanılan hayvanlar da genetik değişime uğramış mutant hayvanlar ve içlerinde chip de takılı.

Nefes alıp verebilen, kalp atışları değişen ve günlük olarak beslenilebilen bu canlılar, minimal bir yaşam destek ünetisiyle birlikte satılıyor.

Bu yaratıkların hepsinin karakterleri de birbirinden farklı.

Markette "raflardaki" hayvanlar, bir boru ile özel yapım raftaki besleme sisteminden besleniyorlar ve sürekli "taze"kalıyorlar.

Raftaki hayvanı beğendiğinizde hayat destek sisteminden çıkartıp paketi açıyorsunuz.Pakette sol altta görülen dört tane lamba hayvanın "son kullanım tarihini" belirliyor. Bir tane kaldığından artık"değiştirme zamanının yaklaştığını" ifade ediyor.Bir yıl ömürlü ve üç yıl ömürlü iki ayrı "model" olarak sunulan hayvanların. karakterleri paketteki renklerle ifade edilmiş. Bu renklerin anlamı şöyle:

Kırmızı: Atletik ve enerjik

Yeşil: Yardımsever, uyumlu ve barışçıl

Mor: Gelişime açık ve ruhsal olarak gelişkin

Mavi: İletişimci

Turuncu: Maceracı, kendinden emin ve meraklı

Sarı: Oyuncu ve eğlenceli

Paketlerin içinde sıra sıra asılı olarak mağzalarda duran genpet'ler(bu hayvanlara bu isim verilmiş), paketteyken bir hortum vasıtasıyla yavaşça besleniyorlar ve hayatta kalıyorlar. Bio-genica firması bu sistemi evde de kullanabileceğini böylece tatili vs. giderken hayvanı bitkisel hayata yatırabileceğimizi de belirtiyor!

Bu hayvanların diğer özellikleri ise şöyle:

Büyümüyorlar (zaten en büyük boyutları paketteki halleriymiş), konuşmasalar da sesler çıkarabiliyorlar, duygularını ifade edebiliyorlar, paketten çıkarınca 20 dk. içinde uyanıyorlar ve gözlerini açıyorlar. Haftada bir kere özel yemleri ile beslenmek yetiyor ve sorunuz olduğunda "teknik destek deparmanını" arabiliyorsunuz.

İşte en ilginç yanına gelince.Tüm genpet'lerde uzaktan iletişime imkanı veren bir iletişim ve kontrol çipi takılı.Böylece Bio-Genica ağına doğrudan bağlı olarak güncelleme işlemi sizi meşkul etmeden yapılabiliyor.LCD takılı modellerinde hayvanın üzerindeki LCD ekrandan durumunu izleyebiliyorsunuz.

Yakında marketlerin raflarını süslemesi beklenen bu garip yaratıklar için şimdiden tartışmalar başladı.

Genetik canlıların evde bulunması fikrine karşı çıkanlar bu yaratıkların hemen yasaklanmasını istersen özellikle psikologlar, Genpetlerin çocukların psikolojik gelişiminde kapanmaz yara ve travmalara neden olacağını savunuyor.Bu yaratıkların yetişme çağındaki çocukları gerçekle hayal dünyası arasında bırakacağını belirten psikologlar, ürünün yasaklanmasından yana görüş bildirdi.

Kaynak: www.haber3.com/gallery.php?id=2447&no=5

Cennet


























Cennet

Zaman: Efsanevi
Mekân: Bir olasılıkla Güney Irak


Cennet, yeryüzünde eşi bulunmayan bir yerdir, ancak kesin yerini hiçbir insanın bilmesine izin verilemez. Gelecekte bir zaman... Tanrı Cennet'in yolunu açıklayacaktır. BİR HAHAM MESELİ

Ortasından büyük, hayat veren ırmağın aktığı Cennet'in nerede olduğunu kimse öğrenememiştir. Kitabı Mukaddes'in Tekvin kitabı ;söyle der: "Ve Rab Allah şarka doğru Aden'de bir bahçe dikti" (Tekvin 2:8). Bu tarifin Güney Irak'ta eskiden Sümer ve Akadlar Ülkesi denilen yer olduğu anlamı çıkarılmaktadır. Yüzyıllar boyunca pek çok insan bu efsanevi İrem bahçesini aramışsa da, asla bulunmuş değildir.

İbrani hikâyesinde yer alan günah ve cezalandırılma anlamından yoksun olmalarına rağmen benzer efsaneler Sümerler zamanında da bilinmekteydi. Aziz Paulus'tan sonraki ilahiyatçılar Cennet'i bir yeryüzü cennetinden çok tanrısal bir ödül yeri olarak düşünmüşlerdir. (Korintoslulara II. Mektup 12:3)

Baba ve Kral olan Tanrı, Âdem ile Havva'yı gökyüzünden kutsarken, cennetin bir yeryüzü cenneti ya da Zevk Bahçesi olarak resmedilişi. Küreleri içinde gezegenler göğü yeryüzünden ayırıyor.

(Solda) Bir 16. yüzyıl İran elyazmasında, bir bahçede yapılan piknik. İranlılar, "park" anlamına gelen bir kelimeden dünyaya Cennet (Paradise) fikrini vermişlerdir. (Sağda) Masolino ve Masaccio tarafından 15. yüzyılda yapılmış Âdem ile Havva tablosu. Yılanın kafası, kadın başı biçiminde resmedilmiş.

Asur kralı Asurbanipal saray bahçesinde yemek yiyor. Ninive sarayındaki röliyef, İÖ 7. yüzyıl.

Mısır ve Yakındoğu'daki Cennet Bahçeleri

Bir Cennet bahçesi fikrinin Sami ruhunda kök salmış olmasının nedeni, herhalde insanların yaşadıkları ekili alanları çevreleyen çöllere bir antitez oluşturmasındandır. Yakındoğu'nun pek çok yerinde, direnen toprakta yiyecek bir şey yetiştirmek çok güç bir iştir. Bu çok geniş bölge her zaman büyük çelişkiler alanı olmuştur: İyi sulanmış, kupkuru çöllerin ortasında sakinlerinin özenle geliştirdikleri yüksek derecede verimli vahalar vardır.

Fırat ve Dicle gibi Türkiye, Suriye ve Irak'tan geçen nehirlerin zengin vadileri ve Mısır'daki Nil vadisi çevredeki kuru ovalar ve çöllerle tam bir zıtlık oluşturur. Su olmadığı takdirde ne bitki ne de hayvan ve insan yaşayamaz. Ve deniz kıyılarında tatlı su ırmakları ya da kaynaklar olmadığı takdirde toprak işlenemez. Yağmur yağacağı zamanlar önceden kestirilemez, sulamalı tarım ise tümüyle suya bağlıdır. Nil vadisinde Firavun'un yedi yıllık bolluk ve ardından yedi yıllık kuraklık rüyası (Tekvin 41:1-4) Mısır'da Assuan Barajı'nın yapıldığı 20. yüzyıl ortalarına kadar gayet gerçekçi bir durumu yansıtmaktaydı.

Böylece bir Cennet bahçesi fikri, Yakındoğu'da binlerce yıldır çok değerli bir olgudur. İngilizce'deki "Eden" [Cennet] adı ya Akadça "ova" anlamına gelen "edinu"dan ya da "zevk" anlamına gelen İbrânice kökten gelmektedir ve ta ilk çağlardan beri Cennet fikriyle ilişkilendirilmiştir. İngilizce'deki "Paradise" (cennet) sözcüğü önce eski Farsça'daki "apiri-da-eza"dan (park) gelmiştir. Bu kelime İbranice'de "pardes" ve sonra Yunanca'da "paradeisos" olmuştur.

Kitabı Mukaddes'in Yunanca çevirilerinde kelime ilk olarak Cennet için kullanılmış ama sonra Kral Hirodes'in İÖ 1. yüzyılda Eriha'da yarattığı yüzme havuzlu ve fıskiyeli, iyi sulanan, bahçeler arasındaki saray kompleksi gibi büyük bahçeler için kullanılmıştır.

Firavunlar'ın Mısır'ında kralların ve soyluların evlerini, sulanan ve meyve ve sebze yetişen bahçeler çevrelerdi. Sofralarına balık, insanların günün sıcağında kenarında serinledikleri havuzlardan gelirdi. Böyle bir bahçenin Kudüs'ü saran çifte surun arasında bulunduğu Tevrat'ta yazmaktadır (Ve şehrin duvarında gedik açıldı ve bütün cenk adamları, kral bahçesinin yanında olan iki duvar arasındaki kapı yolundan geceleyin kaçtılar,- Krallar 2, 25:4) Bu bahçe, Krallar 2, 21:18'de sözü edilen Kral Uziyah'ın bahçesi olabilir. Eski Yakındoğu'da kral aileleri her tarafta tıpkı Asur ve Babil saraylarında olduğu gibi Cennet bahçeleri yaratmışlardır.

Bazı krallar avlanmak için başka ülkelerden getirtilmiş ve özellikle yetiştirilmiş vahşi hayvanlar için çok büyük parklar da kurmuşlardır. Bunlardan en ünlüsü Ninive'deki sarayının röliyeflerinde de belirtildiği gibi Asurbanipal'in (İÖ 668-627) avladığı aslanlardır. Bir başka röliyefte aynı kral ile karısının saray bahçelerinin büyük ağaçları arasında bir asma bahçede yemek yedikleri görülmektedir. Bir olasılıkla Sinahheriba'nın (İÖ 704-681) inşa ettiği bir bahçe, başka bir Ninive röliyefinde yer almaktadır. Bu Cennet'te kralın doğuda 80 kilometre ileride Zagros Dağları'ndan su kemerleriyle getirttiği suyla parklar ve meyve ve sebze bahçeleri sulanmaktadır.

(Solda) Nabukadnezar'ın Babil'deki taht odasının yeniden inşa edilmiş cephesi, palmiye ağaçları ve diğer bitkilerle, İÖ 6. yüzyıl. (Sağda) 18. hanedan Mısır lahdinden Nebamun'un bahçesinde bir havuz. Havuz gölge veren ağaçlarla çevrilidir.

Babil'in Asma Bahçeleri

Babil'in Asma Bahçeleri eski çağlarda bile çok ünlüydü. Bu "keyif bahçeleri" eski dünyanın yedi harikasından biriydi. Efsaneye göre bunlar Babil Kralı Nabukadnezar (İÖ 604-562) tarafından yurdunun ormanlık dağlarını özleyen Med prensesi karısı Amitis için yaptırılmıştır.

Alman arkeologu Robert Koldewey, 20. yüzyılın başlarında çeşit çeşit bitkiyle örtülü bir tür teraslı ziggurat olarak düşündüğü bu yapının temellerini bulduğunu düşünmüştür. Daha yakın zamanlardaki arkeolojik araştırmalar, kral sarayının kuzeyinde bir bölgedeki çok geniş sulama kanallı terasların kral ve maiyetinin kullanımı için ağaçlar ve çiçeklerle donatılmış olabileceğini belirlemiştir.

İlginç olan, bu sulak alanın Babil'in kuzeybatı köşesindeki saray duvarlarıyla kuzeydeki kent surları arasında bulunmasıdır. O zaman bir kral bahçesi için klasik yerin, tıpkı Kudüs'te olduğu gibi, kentin surları arasında, saraya yakın olmuş olması akla yatkındır.

Cennet Fikri

Eski Yakındoğu'daki kral bahçeleri efsanevi bir düşün uygulanması olduğunu akla getirmektedir. Kitabı Mukaddes'teki Aden Bahçesi, insanların dinlenme yeri olarak hayal ettikleri bir yeryüzü ya da gökyüzü cennetidir. Batı uygarlığında bu "Altın Çağ", "Mutlu Adalar", "Kutsanmışların Adaları", "Elysian Bahçeleri" ve bunlar gibi diğerleriyle ilişkilendirilir.

Kitabı Mukaddes'te Cennet, bir masumiyet mekânıdır ve insanların Tanrı ile bir dostmuş gibi konuşabildikleri bir masumiyet çağına aittir. Ondan sonra bizler büyüdük. Bilgi Ağacı meyvesi durumumuzun gerçeğini görmemizi sağladığında tam birer insan olduk. Yaşamak için çalışmak zorunda olduğumuzu, hastalığın ve kötülüğün, yoksulluk ile ölümün dünyaya hâkim olduğunu öğrendik. Bu meselin doğruluğu çok derinlere işler ve doğrudan insan yüreğini etkiler. İslamiyet'e göreyse Cennet, inananların Allah'ın iradesiyle girebileceği zevk ve mutluluk yeridir.

Günümüzde cennetin yerinin, simgesel bir mitin anlamının herhangi bir somut gerçekten güçlü olduğu ruhlarımızda bulunduğunu kabule hazırız.

Bir Mezopotamya mühür silindiri. Kutsal ağacın iki yanında oturmuş figürler: Sağda boynuzlu başlığıyla bir tanrıça. Her ikisinin ardındaki yılan Cennet Bahçesi hikâyesinin öncüsü.

Kaynak: www.frmtr.com/

Belirli Günler ve Haftalar



















Belirli Günler ve Haftalar

Ocak

Yeni Yıl (Yılbaşı): 1 Ocak
Gazeteciler Günü: 10 Ocak
Cüzzam Haftası: 25-31 Ocak
Dünya Cüzzam Günü: 25 Ocak
Dünya Gümrük Günü: 26 Ocak
Enerji Tasarrufu Haftası: Ocak ayının 2. haftası
Veremle Savaş Eğitimi Haftası: Ocak ayının ilk haftası

Şubat

Sevgililer Günü: 14 Şubat
Milli Eğitim Vakfı Kuruluş Günü: 19 Şubat
Sivil Savunma Günü: 28 Şubat

Mart

Deprem Haftası: 1-7 Mart
İstiklâl Marşı'nın Kabulü ve Mehmet Akif ERSOY'u Anma Günü: 12 Mart
Tıp Bayramı: 14 Mart
Tüketiciyi Koruma Haftası: 15-21 Mart
Öğretmen Okullarının Kuruluş Yıl Dönümü: 16 Mart
Yaşlılara Saygı Haftası: 18-24 Mart
Şehitler Günü: 18 Mart
Çanakkale Zaferi (Kahramanlık Günü ): 18 Mart
Orman Haftası: 21-26 Mart
Uluslararası Irk Ayırımı İle Mücadele Günü: 21 Mart
Nevruz Bayramı: 21 Mart
Türk Dünyası ve Toplulukları Haftası: 21 Mart Nevruz gününü içine alan hafta
Dünya Çocuk Şiirleri Günü: 22 Mart
Dünya Su Günü: 22 Mart
Dünya Meteoroloji Günü: 23 Mart
Dünya Tiyatrolar Günü: 27 Mart
Bilim ve Teknoloji Haftası: 8-14 Mart
Dünya Kadınlar Günü: 8 Mart
Girişimcilik Haftası: Mart ayının ilk haftası
Yeşilay Haftası: Mart ayının ilk haftası
Vergi Haftası: Mart ayının son haftası
Kütüphaneler Haftası: Mart ayının son pazartesi günü

Nisan

Kanserle Savaş Haftası: 1-7 Nisan
Polis Teşkikatı'nın Kuruluş Günü: 10 Nisan
Şehitler Haftası: 14 Nisan
Turizm Haftası: 15-22 Nisan
Kutlu Doğum Haftası: 20-26 Nisan
Ebeler Haftası: 21- 28 Nisan
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı: 23 Nisan
Dünya Kitap Günü: 23 Nisan gününü içine alan hafta
NATO Günü: 4 Nisan
Avukatlar Günü: 5 Nisan
Sağlık ve Sosyal Güvenlik Haftası: 7-13 Nisan
Dünya Sağlık Günü: 7 Nisan
Sağlık Haftası: 8-14 Nisan
Okuma Bayramı: Sınıf öğretmeninin belirleyeceği bir gün

Mayıs

Karayolu Güvenliği ve Trafik Haftası: 1-7 Mayıs
Engelliler Haftası: 10-16 Mayıs
Danıştay ve İdari Yargı Haftası: 10 Mayıs
Hemşireler Haftası: 12-18 Mayıs
Dünya Eczacılık Günü: 14 Mayıs
Dünya Çiftçiler Günü: 14 Mayıs
Uluslararası Aile Günü: 15 Mayıs
Hava Şehitlerini Anma Günü: 15 Mayıs
Aile Haftası: 15 Mayıs Tarihini İçine Alan Hafta
Müzeler Haftası: 18-24 Mayıs
Gençlik Haftası: 19-25 Mayıs
Atatürk'ü Anma ve Gençlik ve Spor Bayramı: 19 Mayıs
Etik Günü: 25 Mayıs
Kardeşlik Haftası: 28 Nisan-4 Mayıs
İstanbul'un Fethi: 29 Mayıs
Türk Büyükleri Günü: 29 Mayıs
İş Güvenliği Haftası: 4 -10 Mayıs
Avrupa Günü: 5 Mayıs
Hıdrellez: 6 Mayıs
Anneler Günü: Mayıs ayının 2. Pazar günü
Vakıflar Haftası: Mayıs ayının 2.haftası
Trafik ve İlk Yardım Haftası: Mayıs Ayının İlk Haftası
Bilişim Haftası: Mayıs Ayının İlk Haftası

Haziran

Uluslararası Uyuşturucu Kullanımı ve Kaçakçılığı İle Mücadele Günü: 26 Haziran
Dünya Çevre Günü: 5 Haziran
Çevre Koruma Haftası: Haziran Ayının 2. Haftası
Babalar Günü: Haziran Ayının 3. Pazar Günü

Temmuz

Kabotaj ve Deniz Bayramı: 1 Temmuz
Dünya Nüfus Günü: 10 Temmuz
Gazeteciler ve Basın Bayramı: 24 Temmuz

Ağustos

Zafer Haftası: 26-30 Ağustos
Zafer Bayramı: 30 Ağustos

Eylül

Dünya Barış Günü: 1 Eylül
Gaziler Günü: 19 Eylül
Yangından Korunma Haftası (İtfaiyecilik Haftası): 25 Eylül-1 Ekim
Türk Dil Bayramı: 26 Eylül
Dünya Turizm Günü: 27 Eylül
İlköğretim Haftası: Okulların Açıldığı İlk Hafta

Ekim

Dünya Konut Günü: 13 Ekim
Ankara'nın Başkent Oluşu: 13 Ekim
Dünya Standartlar Günü: 14 Ekim
Dünya Gıda Günü: 16 Ekim
Birleşmiş Milletler Günü: 24 Ekim
Cumhuriyet Bayramı: 29 Ekim
Kızılay Haftası: 29 Ekim-4 Kasım
Dünya Tasarruf Günü: 31 Ekim
Dünya Mimarlık Günü: 4 Ekim
Hayvanları Koruma Günü: 4 Ekim
Uluslararası Öğretmenler Günü: 5 Ekim
Ahilik Kültür Haftası: 8 Ekim -12 Ekim
Camiiler Haftası: Ekim Ayının 1.Haftası
Standartlar Haftası: Ekim ayının 3. haftası
Dünya Çocuk Günü: Ekim ayının ilk Pazartesi Günü

Kasım

Türk Harf Devrimi Haftası: 1-7 Kasım
Atatürk Haftası: 10-16 Kasım
Atatürk'ün Ölüm Günü: 10 Kasım
Afet Eğitimi Hazırlık Günü: 12 Kasım
UNESCO'nun Kuruluş Günü: 16 Kasım
Çocuk Hakları Günü: 20 Kasım
Dünya Felsefe günü: 20 Kasım
Ağız ve Diş Sağlığı Haftası: 22-27 Kasım
Öğretmenler Günü: 24 Kasım
Lösemili Çocuklar Haftası: 2-8 Kasım
Organ Nakli Haftası: 3 -9 Kasım
Dünya Şehircilik Günü: 6 Kasım
Dünya Çocuk Kitapları Haftası: Kasım ayının 2. Pazartesi başlayan hafta

Aralık

Dünya AIDS Günü: 1 Aralık
Dünya İnsan Hakları Günü: 10 Aralık
İnsan Hakları ve Demokrasi Haftası: 10 Aralık gününü içine alan hafta
Tutum, Yatırım ve Türk Malları Haftası: 12-18 Aralık
Mevlana Haftası: 2-9 Aralık
Dünya Kooperatifcilik Günü: 21 Aralık
Atatürk'ün Ankara'ya Gelişi: 27 Aralık
Dünya Özürlüler Günü: 3 Aralık
Dünya Madenciler Günü: 4 Aralık
Kadın Hakları Günü: 5 Aralık

Annelerimizden Öğrendiklerimiz

Annelerimizden Öğrendiklerimiz

1)- İyi Yapılmış Bir İşi Taktir Edmeyi Ögrendik

"Bana bakin, cikin birbirinizi disarda gebertin, evi daha

yeni temizledim...!!!"

2)- DUALARIN GUCUNU ogrendik:

"Yat kalk dua et ki baban muzik setinin bozuldugunu farketmedi..."

3)- ZAMANA KARSI YARISMAYI ogrendik:

"O oyuncaklarini topla yoksa bi tekme attigim gibi hepsini karşı sahilden

toplarsin.."

4)-MANTIKLI DUSUNMEYI ogrendik:

"BEN OYLE DIYOSAM OYLEDIR...!!!"

5)- ILERI GORUSLU OLMAYI ogrendik:

"Cikmadan once temiz bi camaşır giy.. yolda Allah korusun baSina biSi

gelir kirli kulotla etrafa rezil olursun."

6)- HAYATIN TRAJIKOMIK YANLARINI ogrendik:

"Sen daha orda gülmeye devam et, birazdan ben seni tam güldürücem... "

7)- HAYATIN CELISKILERLE DOLU OLDUGUNU ogrendik:

"KAPA CENENI VE CORBANI IC ...!!"

8)- DAYANIKLI OLMAYI ogrendik:


" O ispanak bitene kadar sofradan kalkmak YOK..!!!"

9)- HAVA RAPORU TAHMINI YAPMAYI ogrendik:


" Su daginikliga bak... yabanci biri gorse odanin ortasindan kasirga
gecmiş sanir..."

10)- ABARTMAYI ogrendik:

"Sana 500 bin defa soyledim kirli ayakkabilarinla iceri yurume diye..!!"

11)- DAVRANIS PSIKOLOJISINI ogrendik:


"Babana cekicegine biraz bana cekseydin noolurdu ..."

12)- OLAGANUSTU DURUMLARA HAZIRLIKLI OLMAYI ogrendik:


"Dinleme bakalim anne sozu dinlemee...!!! 'Kafana meteor duSucek kenara

cekil' diye bagirsam onu bile dinlemezsin di mi......!!!!"

13)- KISKANMAYI ogrendik:


" Dunyada senin annen baban gibi mukemmel bi aileye sahip olmayan kac

milyon cocuk var biliyo musun... ?!?!?"

Anarşizm Nedir? - Kropotkin

Anarşizm Nedir?

Kropotkin

'Anarşizm' makalesi, Pyotr Kropotkin (1842-1921) tarafından, The Encyclopedia Britannica'nın 1910 yılında yayımlanan on yedinci baskısı için yazılmıştı. Bu metin, seksen yılı aşkın bir süredir The Encyclopedia Britannica'nın sürümlerinde yer alan özgün Anarşizm maddesidir.

Anarşizm (Grekçe åv, ve aoxnden, yetkeye karşı), toplumun devletsiz olarak tasarlandığı yaşam ve yönetim ilkesine veya kuramına verilen ad. Böylesi bir toplumda uyum, yasaya boyun eğerek ya da her türlü yetkeye itaat ederek değil, üretim ve tüketim amacının yanı sıra, uygar bir varlığın sonsuz çeşitlilikteki gereksinim ve isteklerinin de yerine getirilmesi amacıyla özgürce oluşturulmuş çeşitli bölgesel ve mesleki gruplar arasında varılan özgür sözleşmeler yoluyla elde edilecektir. Bu çizgiler boyunca gelişecek bir toplumda, insani etkinlik alanlarının tümünü kapsamaya başlayacak gönüllü birlikler, devletin tüm işlevlerinin yerini almak üzere daha da büyük bir yayılım kazanacaklardır.

Bunlar, -geçici ya da az çok süreli- sonsuz çeşitlilikteki yerel, bölgesel, ulusal ve uluslararası, her büyüklük ve düzeyden, grup ve federasyonlardan oluşan, iç içe geçmiş bir ağ örgüsünü andıracaktır; olası bütün amaçlar için bir araya gelebileceklerdir: üretim, tüketim ve değişim, haberleşme, sağlık düzenlemeleri, eğitim, karşılıklı (mutual) koruma, alan savunması ve dahası; öte yandan sürekli artan bilimsel, sanatsal, yazınsal, ve toplumsal gereksinimlerin yerine getirilmesi için de çalışacaklardır. Dahası, böylesi bir toplum değişmez olan hiçbir şeyi temsil etmeyecektir. Aksine -genellikle organik yaşamda görüldüğü gibi- uyum, güçlerin ve etkilerin çokluğu arasındaki dengenin sürekli değişen düzenlenmesi ve yeniden düzenlenmesinden kökenleşecektir ve hiçbir gücün, devletin özel koruması altında olmaması nedeniyle, bu düzenlemeyi sağlamak daha kolay olacaktır.

Toplum bu ilkeler çevresinde örgütlendiği zaman, üretici çalışma sırasında insanın kendi güçlerini özgürce kullanması devletçe sürdürülen bir kapitalist tekel tarafından kısıtlanmayacaktır. Kişinin isteklerinin yerine getirilmesi, inisiyatif çöküntüsüne ve aklın köleleşmesine yol açan ceza korkusuyla ya da bireylere veya metafizik varlıklara boyun eğme ile de kısıtlanmayacaktır.

İnsan, kendi benliği ile çevresinin etik kavramları arasındaki özgür eylem ve tepkinin izlenimini ister istemez taşıyarak, kendi eylemlerine kendi anlayışıyla yön verecektir. Böylelikle insan, tekelciler yararına aşırı çalışma tarafından ya da çok sayıdaki akıl tembelliği ve akıl köleleşmesi ile engellenmeksizin zihinsel, sanatsal, ahlaksal, tüm yeteneklerinin tam gelişimini elde edebilecektir. Bu sayede, modern bireyci sistemin altında ya da Volksstaat (Halk Devleti) denilen bir devlet sosyalizmi sistemi altında olanaklı olmayan, tam bireyleşmeye ulaşabilecektir.

Ayrıca, anarşist yazarlar, kavramlarının, bir kaç zorunluluğun soyut olarak kabul edilmesiyle, öncel (a priori) bir yöntem üzerine kurulmuş bir ütopya olmadığını da düşünürler. Devlet sosyalizmi reformlarla geçici bir saygınlık kazanabilse de, anarşizmin halen iş görmekte olan eğilimlerin çözümlenmesinden türevlendiğini ileri sürerler. Yaşamın bütün gereksinimlerini şaşılacak denli yalınlaştıran modern teknikteki ilerlemeler; gelişen bağımsızlık ruhu; ve -önceleri Kilise ve Devletin gerçek niteliği olarak düşünülenleri de kapsayan- tüm etkinlik dallarında özgür inisiyatif ve özgür kavrayışın hızla yayılması, devletin olmaması eğilimini kararlı biçimde güçlendiriyorlar.

Anarşistler ve Devlet

Ekonomik kavramlara gelince; anarşistler, beraberce sol kanadı oluşturdukları tüm sosyalistlerle birlikte, egemen özel toprak mülkiyeti sisteminin ve kar amacıyla yapılan kapitalist üretimin, adalet ve yararlılık ilkelerine aykırı biçimde işleyen bir tekel oluşturduğunu ileri sürerler. Bunlar, modern tekniklerin genel refahı sağlamak üzere herkesin hizmetine girme başarısını önleyen esas engellerdir. Anarşistler ücret sistemini ve kapitalist üretimi ilerlemeye bir engel olarak görürler. Bunun yanı sıra, Devletin, toprakları tekellerine almaları için bir avuç insana ve yıllık birikmiş üretim fazlasının oldukça orantısız büyük bir bölümünü kendilerine ayırmaları için kapitalistlere izin veren esas aygıt olduğunu da belirtirler. Sonuçta, toprağın tekelleşmesine ve kapitalizme karşı bütün olarak mücadele ederken, Anarşistler devletin belirli bir özel biçimine karşı değil, ister monarşi olsun, isterse de referandum aracılığıyla yönetilen bir cumhuriyet olsun bütünüyle Devlete, bu sistemin temel desteği olarak Devlete karşı aynı enerji ile mücadele ederler.

Hem antik çağda hem de modern çağda (Makedonya İmparatorluğu, Roma İmparatorluğu, modern Avrupa Devletleri özerk kentlerin yıkıntıları üzerinde yükselmişlerdir) her zaman yönetici azınlıklar yararına tekeller kurma aracı olmuş olan Devlet örgütü, bu tekellerin yıkılması için çalışamaz. Bu nedenle, Anarşistler ekonomik yaşamın tüm temel kaynaklarını -toprak, madenler, demiryolları, bankacılık, sigorta vb.- ve aynı zamanda halen elinde tuttuğu tüm işlevlere (eğitim, devlet destekli dinler, ülkenin savunması vb.) ek olarak sanayinin tüm temel dallarının işletilmesini Devletin kontrolüne vermenin yeni bir zorbalık aygıtı yaratacağı anlamına geleceğini düşünürler. Devlet kapitalizmi sadece bürokrasi ve kapitalizmin gücünü arttıracaktır. Hakiki ilerleme, hem toprak hem de işlev bakımından merkezileşmenin yıkılması (decentralisation) doğrultusunda, yerel ve kişisel inisiyatif ruhunun gelişiminde ve merkezden çevreye doğru olan mevcut hiyerarşi yerine, yalından karmaşığa doğru olan özgür federasyonun gelişiminde yatmaktadır.

Pek çok sosyalistle ortak olarak anarşistler de, doğadaki tüm evrim gibi, toplumun yavaş evrimini ara sıra, devrimler adı verilen hızlandırılmış evrim dönemlerinin izlediğini bilirler; ve devrimler çağının henüz kapanmadığını düşünürler. Hızlı değişim dönemlerini yavaş evrim dönemleri izleyecektir ve bu dönemler devlet gücünün arttırılması ve genişletilmesi için değil, her yörede örgütlenme ya da yerel üretici ve tüketici grupları komünleri aracılığıyla, aynı zaman- da bu grupların bölgesel ve sonuçta uluslararası federasyonları aracılığıyla Devlet gücünün azaltılması için kullanılmalıdır.

Yukarıdaki ilkelerden dolayı, anarşistler mevcut devlet örgütlenmesine parti olarak katılmayı ve ona taze kan şırınga ederek desteklemeyi reddederler. Parlamentoda siyasal partiler oluşturmaya ne kendileri yanaşır ne de işçileri teşvik ederler. Buna uygun olarak, parlamenter yasamaya güvenmeyerek, 1864de Birinci Uluslararası İşçiler Birliğinin (I. Enternasyonal) kuruluşundan beri düşüncelerini doğrudan emek örgütleri arasında yaymaya ve bu birlikleri sermayeye karşı doğrudan mücadele içine sokmaya çabalamışlardır.

Anarşizmin Tarihsel Gelişimi

Yukarıda taslağı verilen toplum kavramı ve bu toplumun dinamik ifadesi olan eğilim, yönetici hiyerarşi kavramı ve eğilimine karşıt olarak insanlığın içinde her zaman var olmuştur -tarihin farklı dönemlerinde biri diğerine üstün gelmektedir. Bu anarşist eğilimi, fatihlerin ve iktidar-arayan azınlıkların tecavüzlerine karşı direnişleri sırasında kitleler tarafından gerçekleştirilen klan, köy topluluğu, lonca, özgür ortaçağ kenti benzeri kurumların evrimine borçluyuz. Benzer eğilim, ortaçağların büyük dinsel hareketlerinde, özellikle de ilk reform hareketi ve onu önceleyenlerde büyük bir enerjiyle kendisini ortaya koymaktadır. Ayrıca, skolastik olmaması ve halkçı kökeni nedeniyle, karşı olan bilginler arasında açıkça sempati bulmamasına karşın, anarşist eğilim Laotse zamanından beri bazı düşünürlerin yazılarında açık biçimde anlatım bulmaktadır.

Geschichte des Sozialismus und Kommunismus adlı yapıtında Prof. Georg Adler tarafından belirtildiği gibi, Krene okulunun kurucularından olan Aristippus (I.Ö. 430) bilge kişilerin özgürlüklerini Devlete terk etmemeleri gerektiğini öğretmiş ve Sokrates'in bir sorusuna yanıt olarak ne yöneten ne de yönetilen sınıfa ait olmayı arzuladığını söylemiştir. Ancak böylesi bir davranışın, kitlelerin yaşamına yönelik Epikürcü bir tavırca dikte edildiği görülmektedir.

Eski Yunanistan'daki Anarşist felsefenin en iyi örneği, Platonun Devlet ütopyasına yönetimin olmadığı özgür bir topluluk kavramıyla açıkça karşı çıkan Stoa felsefesinin kurucusu Giritli Zenodur (I.Ö. 342-267 ya da 270).

Zeno devletin mutlak gücünü, yaşama müdahalesini ve her şeyi sistemli biçimde disiplin ve denetim altına almasını reddediyor ve bireyin ahlak yasasının egemenliğini ilan ediyordu. Kendini koruma zorunlu içgüdüsünün insanı egoizme yöneltmesine karşılık, doğanın insanı bir başka içgüdü yani toplumsallaşma içgüdüsüyle donatarak egoizmi giderici bir etki sağladığını vurguluyordu.

İnsanlar kendi doğal içgüdülerini izleyecek denli akıllı olduklarında, sınırları aşıp birleşecek ve evreni (kozmos) oluşturacaklardır. Duruşma salonlarına ya da polise gereksinmeyecekler, tapınakları ve kamusal tapınmaları olmayacak ve para kullanmayacaklar mübadelenin yerini serbest armağanlaşma alacak. Ne yazık ki Zenonun yazıları bize ulaşmadı ve onu sadece parçalar halindeki alıntılardan tanıyoruz. Buna rağmen üslubunun modern zamanlarda kullanılan üsluba benzer olması, dile getirdiği insan doğası eğiliminin nasıl derinlerde yattığını göstermektedir.

Ortaçağlarda, Devlet üzerine benzer görüşlere ünlü Alba piskoposu Marco Girolamo Vidanın birinci diyalogu De dignitate reipublicaede rastlıyoruz. Özellikle on dokuzuncu yüzyılda Ermenistan'da başlayan birkaç erken Hıristiyan hareketinde ve ilk Hussitelerden Chojeckin'in ve ilk Anabaptistlerden Johannes Denk'in vaazlarında, özellikle ahlaksal yönleri üzerinde durularak, güçlü bir biçimde açıklanmış benzer düşüncelere rastlanmaktadır.

Rabelais ve Fénelon da ütopyalarında benzer düşünceleri açıklamışlardı ve Rousseau'nun yazılarında ara sıra karşılaşılan bağımsız ifadelerden, Diderotnun Voyage off Bougainvillee yazdığı Önsözden görülebileceği gibi, on sekizinci yüzyılda Fransız Ansiklopedicileri arasında da bu düşünceler geçerliydi. Fakat her olasılığa karşın Roman Katolik Kilisesinin katı sansüründen dolayı, böylesi düşünceler o günlerde gelişemezdi.

Daha sonra büyük Fransız Devrimi sırasında bu düşünceler anlatım olanağı buldular. Bir yanan Jakobenler kendi iktidarları sırasında her şeyi hükümetin denetimi altında toplamak için ellerinden geleni yaparlarken, son zamanlarda yayımlanmış belgelere göre halk kitlelerinin de yerel yönetimlerde ve bölgelerde oldukça yapıcı bir çalışma başardıkları görülmektedir. Bu insanlar, yargıçların seçimi, ordunun erzak ve donanımının ve aynı zamanda büyük kentlerin örgütlenmesi, işsizlere iş sağlanması, yardım derneklerinin işletilmesi gibi pek çok işi üstlendiler. Hatta Ulusal Meclis dışında, özel bir kurul aracılığıyla Fransa'nın otuz altı bin komünü arasında doğrudan iletişim kurmaya çalıştılar.

İki ciltlik Enquiry Concerning Political Justice (1793) adlı olağanüstü yapıtında geliştirdiği düşüncelere Anarşizm adını vermese de, Anarşizmin siyasal ve ekonomik kavramlarını ilk kez formüle eden William Godwin olmuştur. Godwin, yasaların atalarımıza ait bilgeliğin ürünleri olmadığını yazdı: yasalar tutkularının, korkaklıklarının, kıskançlıklarının ve hırslarının ürünleridir. Önerdikleri çare, iyileştirmeyi düşündükleri kötülüklerden daha beterdir. Ancak tüm yasalar ve mahkemeler ortadan kaldırılır ve çıkan tartışmalarda kararlar bu amaç için seçilmiş, akla uygun davranan insanlara bırakılırsa, gerçek adalet giderek gelişecektir.

Devlet konusuna gelince, Godwin açık biçimde Devletin ortadan kaldırılmasını istemiştir. Topluluklar küçük ve bütünüyle özerk oldukları takdirde, her hangi bir yönetim olmaksızın bir toplumun pekala yetkin biçimde var olabileceğini yazmıştır. Mülkiyetle ilgili olarak da, her kişinin bir insanın yararına katkıda bulunabilen her zenginlik karşısındaki haklarının sadece adil bir biçimde düzenlenmesi gerektiğini belirtmiştir: zenginlik onu en çok isteyene gitmelidir. Vardığı sonuç Komünizmdir. Ancak Godwinin düşüncelerini sürdürme cesareti yoktu. Daha sonra mülkiyet hakkındaki bölümünü bütünüyle yeniden yazmış ve Political Justicein ikinci baskısında (1796) komünist görüşlerini yumuşatmıştır.

Proudhon Anarşinin Adını Koyar

Hükümetsiz toplum durumuyla ilişki olarak ilk kez anarşi adını kullanan 1840 yılında Proudhon (Quest-ce que la propriété? birinci inceleme) olmuştur. Fransız Devrimi sırasında Girondistler Anarşistler deyimini, devrim görevinin 16. Louisenin devrilmesi ve bir dizi ekonomik önlemin (uygulaması gerçekleştirilmeye başlanan bu ekonomik önlemler şunlardı: feodal hak ve yetkilerin tümüyle kaldırılması, 1669dan beri gasp edilmiş komünal toprakların köy topluluklarına geri verilmesi, toprak mülkiyetinin 120 dönümle sınırlandırılması, giderek artan gelir vergisi, ekonomik mübadelenin adil biçimde kıymetlendirme temelinde ulusal çapta örgütlenmesi vb.) alınmasıyla başarıya ulaşacağını kabul etmeyen tüm devrimciler için kullanmışlardı.

Şimdi Proudhon hükümetsiz bir toplumu savunuyor ve bu toplumu tanımlamak için de anarşi sözcüğünü kullanıyordu. Bilindiği gibi, Proudhon insanın komünist manastırlara ya da kışlalara tıkılacağı inanışıyla bütün Komünizm tasarılarını ve aynı zamanda Louis Blanc ve kolektivistlerce benimsenen devlet veya devlet destekli sosyalizm tasarılarını da reddediyordu.

Mülkiyet üzerine ilk incelemesinde mülkiyetin hırsızlık olduğunu ilan ettiği zaman, aslında sadece Roma Yasalarında bulunan kullanım ve suiistimal hakkı anlamında mülkiyeti kastediyordu; öte yandan, devletin tecavüzleri karşısında en iyi korunma biçimini, sınırlı bir iyelik anlamında anlaşılan mülkiyet haklarında görmüştür.

Ayrıca arazilerin, evlerin, madenlerin, fabrikaların vb. mevcut sahiplerini mülksüz bırakmayı şiddetle reddediyordu. Sermayeyi faiz kazanamaz duruma getirerek aynı sonuca ulaşmayı yeğliyordu; üretime katılanların, kendi aralarında ürünlerini maliyet değeriyle mübadele etmeye razı olacak kişilerin karşılıklı güvenine dayalı ulusal bir banka yardımıyla, her bir metanın üretimi için gerekli iş saatlerini temsil eden iş çekleri aracılığıyla bu sonuca ulaşmayı amaçlıyordu.

Proudhon'un mutuelizm (karşılıklı yardımlaşma -ç.n.) adını verdiği böyle bir sistem altında bütün hizmetlerin mübadelesi kesinlikle eşdeğerde olacaktı. Bunun yanı sıra böyle bir banka, yönetim değerlerinin karşılanması için sadece yüzde bir ya da daha az bir kesinti ile, faizsiz borç para verebilecekti. Herkesin ev satın almak için gerekli olacak parayı borç alabilmesi nedeniyle, artık hiç kimse evi kullandığı için yıllık kira ödemeye yanaşmayacaktı. Böylelikle şiddetli bir kamulaştırma olmadan, kolaylıkla genel bir toplumsal tasfiye (likidasyon) gerçekleşecekti. Madenlere, demiryollarına, fabrikalara vb. aynısı uygulanacaktı.

Bu tip bir toplumda, devlet gereksizleşecekti. Yurttaşlar arasındaki başlıca ilişkiler serbest anlaşmaya dayanacak ve sadece hesap tutulması ile düzenlenecekti. Anlaşmazlıklar hakem yoluyla çözüle bilinirdi. Proudhon'un yapıtının en iyi bilinen özellikleri, devletin ve bütün olası hükümet biçimlerinin kesin bir eleştirisi ve tüm ekonomik sorunların derinden kavranılmasıdır.

Fransız mutuelizminin öncülerine İngiltere'de, komünist olmadan önce mutualist olan Wiliam Thompson ve onun izleyicileri John Ayrıca A.B.D. de de mutuelizmin öncüleri vardı. 1798de doğan ve Owen in New Harmonisi'nin üyesi olan Josiah Warren bu girişimin başarılı olmamasını esas olarak bireyselliğin bastırılmasına, inisiyatif ve sorumluluk eksikliğine bağlamaktaydı. Bu kusurun yetkeye ve topluluk yararına dayalı her tasarının doğasında olduğunu düşündü. Bu nedenle bütünüyle bireysel özgürlüğü savundu.

1887 yılında Cincinnati'de ismi Denklik Mağazası olan küçük bir taşra mağazası açtı. Her türden ürün, harcanan emek zamanına göre mübadele edildiği için halk bu mağazaya Zaman Mağazası adını vermişti. Mağazasının ve daha sonra da 1865 yılında hâlâ varlığını sürdüren, New York City yakınlarında kurduğu Denklik Köyünün düsturu maliyet -fiyat sınırı, ve sonuç olarak kâr yok olmuştu. 1855 yılında Boston'da kurulan Keithin Denklik Evi ayrıca dikkate değer bir girişimdir.

Proudhon'un ekonomik ve özellikle de mutual-bankacılık fikirlerinin Birleşik Devletlerde taraftar ve hatta uygulama alanı bulmasına karşılık, onun siyasal anarşi kavramı, Lamennais Hıristiyan sosyalizminin, Fouriercilerin, Louis Blanc'ın devlet sosyalizminin ve Saint-Simon'un izleyicilerinin egemen olduğu Fransa'da hiç yankı yaratmamıştır. Fakat bu fikirler Almanya'daki sol Hegelciler arasında geçici destek bulmuştur; 1843 yılında Moses Hess ve 1845 yılında ise Karl Grün Anarşizmi benimsemişlerdir.

Ayrıca Wilhelm Weitlingin yetkeci Komünizminin İsviçre işçileri arasında muhalefete yol açmasıyla birlikte, Wilhelm Marr 1840larda anarşizmi ifade etmiştir.

Öte yandan, bireyci Anarşizm Almanya'da, Max Stirner (Kaspar Schmidt)de en yetkin anlatımını buldu. Stirnerin dikkate değer yapıtları (Der Einzige und sein Eigentum ve Rheinische Zeitung'daki yazıları) John Henry Mackay tarafından ortaya çıkarılana dek uzun süre göz ardı edildi.

LIndividualisme anarchiste: Max Stirner (1940) adlı ilginç kitabının girişinde V. Basch, Alman felsefesinin Kant'tan Hegel'e nasıl geliştiğini ve Hegel karşıtı isyan başladığında, Schellingin saltı ile Hegel'in Geistın'ın isyancıların kampında ister istemez nasıl aynı salt vaazını harekete geçirdiğini göstermiştir. Sadece devlete ve yetkeci komünizm tarafından insanlara empoze edilecek köleliğe karşı tam bir isyanı benimsemekle kalmayan, aynı zamanda da bireylerin tüm toplumsal ve ahlaksal bağlardan tam olarak özgürleşmesini -benin onarılmasını, bireyin üstünlüğünü, bütünüyle amoralizmi, ve egoistlerin birliğini- de isteyen Max Stirner bu felsefi isyanı başlatmıştı.

Basch, bu türden bireyci anarşizmin nihai sonucuna işaret etmiştir. Tüm üstün uygarlıkların amacı, topluluğun tüm üyelerinin normal biçimde gelişmelerine izin vermek değil, insan kitlesinin mutluluğu ve varlığının pahasına da olsa, sadece doğuştan yetenekli bazı daha iyi bireylerin tam olarak gelişmelerine izin vermektir. Bu nedenle bu anarşizm, olası üstün azınlıklar tarafından benimsenmiş, en yaygın bireyciliğe bir dönüştür. Onların bireyciliği, hoş aristokrasilerin kitleleri baskı altında tutarken bireylerin gerçekten tam olarak gelişimlerinin olanaksızlığını göz önüne almadan, kendi çıkış noktalarının inkarıyla sonuçlanana dek gelişir. Bireyin gelişimi tek yanlı kalacaktır. Bu düşünce yönelişinin, her bireyselliğin tam gelişimin kuşkusuz doğru ve yararlı savunusuna karşın, sadece sınırlı sanatsal ve yazınsal çevrelerde yankı bulmasının nedeni budur.

Enternasyonalde (The International Working Mens Association) anarşizm bilindiği gibi, 1848 Haziranındaki Paris işçilerinin ayaklanmasının bastırılması ve cumhuriyetin düşüşünün ardından, sosyalizmin tüm kesimlerinin propagandalarında genel bir çöküntü yaşandı. Tüm sosyalist basın tam olarak yirmi yıl süren gerici dönem sırasında susturuldu. Buna rağmen, anarşist düşünce bile Bellegarrique (Coeurderoy) ve özellikle Joseph Dejacqueın (Les Lazareennes, daha sonra keşfedilip yeniden basılan bir anarşist-komünist ütopya olan Humanisphere) yazılarında bir takım gelişmeler göstermeye başladı.

Sosyalist hareket ancak 1864 yılından sonra, Londra'daki Evrensel Sergi sırasında, bazı Fransız işçilerin, tüm mutualistler Uluslararası İşçi Birliği kurucusu Robert Owen in izleyicileriyle karşılaş-tıklarında yeniden canlandı. Bu birlik çok hızlı biçimde gelişmiş ve işin içine siyasal parlamenter ajitasyonu karıştırmaksızın, kapitalizme karşı doğrudan bir ekonomik mücadele politikasını benimsemişti; bu politika 1871 yılına dek izlendi. Fakat Fransız-Alman Savaşı ardından, Komün ayaklanmasından sonra Fransa'da Enternasyonal Birlik yasaklanınca, yeni kurulmuş imparatorluk parlamentosu seçimleri için bütün ergin erkeklerin oy kullanma hakkını kabul eden Alman işçiler, Enternasyonalin taktiklerini değiştirmesinde direttiler ve bir Sosyal Demokratik siyasal parti inşa etmeye başladılar. Bu durum çok geçmeden Enternasyonalde bölünmeye yol açtı; İspanyol, İtalyan, Belçikalı ve Juralıların oluşturduğu Latin Federasyonları (Fransa yer almıyordu) kendi aralarında bir federal birlik oluşturdular ve Enternasyonalin Marksist genel konseyi ile bütünüyle bağlarını kopardılar. Modern anarşizm olarak tanımlanabilen hareket bu federasyonlar içinde gelişmiştir. Bu federasyonlar tarafından belli bir süre federalistler ve anti-otoriterler isimleri kullanıldıktan sonra, hasımlarının onlara ısrarla taktıkları anarşistler ismi yaygınlaştı ve sonunda bu isim benimsendi.

Mikhail Bakun'in ürettiği çok sayıda yazısı, broşürüyle, bu Latin federasyonlar arasında, anarşizmin ilkelerinin gelişimi açısından yol gösterici örnek kişi olmuştur. Kendi deyişiyle dinin bir ürünü olan, alt bir uygarlık duruma ait, özgürlüğün inkarını temsil eden, ve genel refah adına üstlendiği şeyleri bile bozan devletin bütünüyle ortadan kaldırılmasını istemiştir.

Devlet tarihsel açıdan kaçınılmaz bir kötülüktür, ancak onun bütünüyle yok edilmesi er ya da geç aynı ölçüde kaçınılmazdır. Genel oy kullanma sonucu bile oluşsa, bütün yasaları reddederek, komşularına bir tehdit oluşturmamak koşuluyla her ulus, her bölge ve her komün için tam özerkliği ve sadece başkaları özgür olduğu oranda gerçekten özgür olunacağını ekleyerek, bireyler için tam bağımsızlığı savundu. Komünlerin özgür federasyonları, özgür ulusları oluşturacaktı.

Ekonomik kavramları açısından, Bakun'in kendisini, Enternasyonaldeki federalist yoldaşlarıyla (César de Paepe, James Guillaume, Schwitzguébel) birlikte bir kolektivist Anarşist olarak tanımlamıştır. Ancak bu kolektivistlik, 1840lardaki Vidal ve Pecqueur ya da onların modern sosyal-demokratik izleyicilerinin kullandığı anlamda değildir; üretim için gerekli tüm şeylerin emek grupları ve özgür komünler tarafından ortaklaşa sahiplenileceğinin; ve komünist ya da başka türlü olsun, emeğin karşılığının sağlanma biçimlerinin ise her grup tarafından kendisi için oluşturulacağının bir ifadesidir. Zamanın tüm sosyalistlerinin yaklaşmakta olduğunu söylediği toplumsal devrim yeni koşulları yaşama geçirme aracı olacaktı.

Anarşizm ve Şiddet

Enternasyonal İşçi Birliğinin Juralı, İspanyol ve İtalyan federasyon ve kesimleri, ve de Fransız, Alman ve Amerikan anarşist grupları daha sonraki yıllarda anarşist düşünce ve propagandanın başlıca merkezleri oldular. Parlamenter siyasete her türlü katılımdan uzak durdular ve her zaman emek örgütleriyle yakın ilişki içinde oldular. Ancak, 1880lerin ikinci yarısında ve 1890ların başlarında, sekiz saatlik iş günü için genel grev fikrini harekete geçirdikleri grevlerde, bir mayısta ve ordudaki anti-militarist propagandada anarşist etki hissedilmeye başlandığında, özellikle Latin ülkelerinde (Barselona kalesindeki fiziksel işkenceler) ve Birleşik Devletlerde (1887de dört Chicagolu Anarşistin infazı) anarşistlere karşı şiddet yüklü kovuşturmalar başlatıldı.

Anarşistler bu zulümlere şiddet yüklü eylemlerle karşılık verdiler ve sırasıyla bunları yukarıdan daha fazla infaz ve aşağıdan yeni intikam eylemleri izledi. Bu durum kamuoyunda şiddetin anarşizmin esası olduğu izlenimini yarattı; anarşizmi destekleyenler bu görüşü reddederek, gerçekte şiddete, açık eylemleri baskı ile engellendiği ve olağanüstü yasalar ile yasadışı kılındıkları ölçüde bütün gruplar tarafından başvurulduğunu kabul ederler. Anarşizm kısmen Proudhoncu mutuallaşma yönünde, fakat çoklukla komünist anarşizm olarak gelişmesini sürdürdü; Leo Tolstoy tarafından bir üçüncü yöneliş, Hıristiyan Anarşizmi eklendi ve yazınsal anarşizm olarak tanımlanabilecek dördüncü bir yöneliş ise, bazı önde gelen modern yazarlar arasında gelişmeye başladı. Özellikle Josiah Warreninkilere denk düşen mutual bankacılıkla ilgili olan Proudhon'un fikirleri, başlıca yazarları Stephen Pearl Andrews, William Grene, Lysander Spooner (1850de yazmaya başladı; bitirilmemiş yapıtı, Natural Law ümit vericiydi) olan bir okul yaratacak denli Birleşik Devletlerde önemli taraftar buldu.

Benjamin R. Tucker, ABD'de bireyci Anarşistler arasında göze çarpmaktadır. Liberty dergisini 1881 yılında çıkarmaya başladı; kavramları Herbert Spencer ile Proudhonunkilerin bir bileşimiydi. Kesin konuşursak, anarşistlerin egoistler olduğundan, ve her birey grubunun ister birkaç kişinin gizli bir ittifakı isterse de ABD Kongresi olsun, yapacak gücü olduğu takdirde tüm insanlığı baskı altına alma hakkı olduğundan, herkes için eşit özgürlük ve mutlak eşitliğin yasa olması gerektiğinden yola çıkarak, herkes kendi işine baksın anarşizmin biricik ahlaki yasası oldu.

Tucker, bu ilkelerin genel ve tam bir uygulamasının yararlı olacağını ve her bireyin gücünün, başkalarının eşit haklarının uygulanması ile sınırlanması nedeniyle, tehlike oluşturmayacağını kanıtlamayı sürdürür. Spencer'i izleyerek, birisinin hakkına tecavüz ile böyle bir tecavüze karşı koyma arasındaki, yani tahakküm ile savunma arasındaki farklılığa işaret etmiştir: ister bir suçlunun bir bireye tecavüzü ya da bir kişinin bütün diğerlerine tecavüzü ya da tüm diğerlerinin biri kişiye tecavüzü olsun, tecavüz eşit ölçüde mahkum edilirken; tecavüze karşı koyuş savunulmalıdır ve zorunludur.

Öz-savunmaları açısından hem yurttaşlar hem gruplar, ölüm cezası da dahil, her türlü şiddete başvurma hakları vardır. Ayrıca bir sözleşmeyi koruma yükümlülüğünü uygulamak için de şiddet mazur gösterilmektedir. Böylece Tucker, Spencer'i izlemekte ve onun gibi, devletin tüm işlevlerini savunma başlığı altında, yeniden kurmanın yolunu açmaktadır. Onun mevcut devlet eleştirisi çok keskindir ve bireyin haklarını savunusu da çok güçlüdür. Ekonomik görüşlerine gelince, Tucker Proudhon'u izlemektedir.

Ancak, Amerikan Proudhoncularının bireyci anarşizmi işçi kitleleri arasında sempati toplamadı. Bunu itiraf edenler -çoğunlukla entelektüeller- bu kadar çok övdükleri bireyleşmenin bireysel çabalarla elde edilemeyeceğini ve anarşist saflarının terk edilip liberal bireyciliğe ya da klasik ekonomilere sürükleneceğini ya da bir çeşit Epikürcü amoralizme veya Stirner ya da Nietzsche'ninkine benzer bir üstün insan kuramına saplanılacağını çok geçmeden anladılar.

Anarşist işçilerin büyük bir bölümü, Enternasyonal İşçi Birliğinin Anarşist kolektivizm görüşünden giderek gelişmiş anarşist-komünizmi tercih ettiler. Bu yöne ait olanlar -sadece Anarşizmin en iyi bilinen temsilcilerini sayarsak- Fransa'da Elisée Reclus, Jean Grave, Sébastian Faure, Emile Pouget; İtalya'da Errico Malatesta ve Covelli; İspanyada R. Mell, A. Lorenzo ve pek çok mükemmel bildirinin çoğunlukla bilinmeyen yazarları; Almanlar arasında Johann Most; ABD'de August Spies, Albert Parson ve onların izleyicileri; Hollanda'da ara bir konumda bulunan Domela Nieuwenhuis. 1880den beri yayımlanmış başlıca Anarşist makaleler bu yönelişe aittir; bu yönelişten çok sayıda Anarşist Avrupa'da çok belirgin olan sözde sendikalist harekete (kapitalizmle doğrudan mücadeleye yönelmiş, siyasal olmayan emek hareketinin Fransızca adı) katılmıştır.

Bilimsel Anarşist Komünizm

Anarşist-komünist yönelişten biri olarak, Peter Kropotkin yıllarca şu fikirleri geliştirmeye çaba harcamıştır: modern doğa bilimleri felsefesi ile Anarşizm arasında varolan derin, mantıksal bağlantıyı göstermek; anarşizmi, toplumda belirgin olan ve onun ileri evrimini gösterebilen eğilimleri araştırarak bilimsel bir temele oturtmak; ve anarşist etiğin temellerini geliştirmek. Anarşizmin esasına ilişkin olarak, Kropotkin'in amacı, komünizmin -en azından kısmen- özelikle komünlerin önderliğinde, kolektivizme nazaran daha fazla kurulma şansı olduğunu ve özgür (yani anarşist) komünizmin uygar toplumlarda kabul edilme şansı olan tek komünizm biçimi olduğunu kanıtlamaktı; bu nedenle komünizm ve anarşizm, birbirini bütünleyen, bir diğerini olası ve kabul edilebilir kılan evrimin iki koşuludur.

Ayrıca, bir devrimci dönem sırasında, büyük bir kentin -şayet kent sakinleri düşünceyi kabul ederlerse- nasıl özgür komünizm çizgisinde kendisini örgütleyebileceğini; kentin yarım günlük ya da beş saatlik bir çalışma karşılığında her bir sakinine sadece zamanın orta sınıflarının sahip olabildiği konfora denk düşecek ölçüde barınma, yiyecek ve giyimi garanti edebileceğini; ve eğer kent sakini, günün diğer yarısında tüm olası amaçları -eğitimsel, yazınsal, bilimsel, sanatsal veya spor- izleyen her çeşit özgür birliklere katılırsa, lüks olarak düşünülecek tüm şeylerin herkesçe nasıl elde edilebildiğini göstermeye çalıştı.

Bu savlardan birincisini kanıtlamak için, beyin işiyle birleştirilmiş tarımsal ve endüstriyel çalışmanın olasılıklarını analiz etti. Ve insan evriminin ana etmenlerini aydınlatmak için, karşılıklı (mutual) yardımlaşmaya ilişkin halkçı yapıcı aktörlerinin tarihte oynadığı rolü ve devletin rolünü çözümledi.

Kendini anarşist olarak adlandırmamasına karşın, Tolstoy, sonuçlarını İsa'nın öğretilerinin genel ruhundan ve aklın zorunlu diktelerinden çıkararak, on beş ve on altıncı yüzyıllardaki popüler dinsel hareketlerdeki öncelleri, Chojecki, Denk ve diğerleri gibi, Devlet ve mülkiyet haklarına ilişkin Anarşist bir tavır geliştirdi. Yeteneğinin olanca gücüyle, (özellikle The Kingdom of God in Yourselves, İçinizdeki Tanrı Krallığında) güçlü bir kilise, devlet ve yasa, özellikle de mülkiyet yasaları eleştirisi yaptı. Devleti kaba gücün desteklediği, kötücül kişilerin tahakkümü olarak betimledi. Hırsızların, iyi örgütlenmiş bir devletten çok daha az tehlikeli olduğunu söyledi. Kilise, devlet ve mevcut mülkiyet dağılımı tarafından insanlara bahşedilen yararlara ilişkin yaygın önyargıların keskin bir eleştirisini yaptı ve İsa'nın öğretilerinden karşı koymama kuralını ve tüm savaşların mutlak kınanması sonucunu çıkardı. Fakat onun dinsel argümanları günümüz kötülüklerinin serinkanlı gözenmesinden borç alınmış argümanlarla öylesi iyi biçimde bir araya getirilmiştir ki yapıtlarının anarşist kısımları dindar ve dindar olmayan okura aynı ölçüde çekici gelmektedir.

Bir yandan anarşist düşüncelerin modern yazın içine süzülmesini, öte yandan da en iyi çağdaş yazarlara ait özgürlükçü düşüncelerin anarşizmin gelişmesine yaptıkları etkiyi kısa bir taslak halinde burada sunmak olası olmayacaktır. Anarşizmin çağımızın bütün entelektüel hareketleriyle nasıl yakından bağlantılı olduğunu anlamak için, anarşist düşünceleri ifade eden, yüzlerce modern yazarın yapıtlarından tıpkıbasımlarını içeren La Révolte (Paris, 1887-1894) gazetesinin 10 ciltlik yazın ekine (Supplément-Littéraire) ve sonra da Les Temps Nouveaux (Paris, 1895-1901)ya başvurulması gerekir.

J.S. Millin Özgürlük (Liberty)ü Spencerin Devlete Karşı Birey (Individual versus The State)i, Marc Cuyaun'un Yükümlülüğü ya da Yaptırımı olmayan Ahlak (Morality without Obligation or Sanction)ı, Fouilléen'in Ahlak, Sanat ve Din (La Morale, lart et la religion)i, Multatulin'in (E. Douwes Dekker) yapıtları, Richard Wagnerin Sanat ve Devrim (Art and Revolution)i, Nietzsche'nin, Ralph Waldo Emerson'un, W. Lloyd Garrison'un, Henry Thoreaun'un, Aleksander Herzenin, Edward Carpenter'in vd. Yapıtları; ve kurgu alanında Henrik Ibsen'in dramaları, Walt Whitman'ın şiirleri, Tolstoy'un Savaş ve Barışı, Emile Zola'nın Paris ve Le Travaili, D. Merezhkovsky'nin yapıtları ve daha az bilinen yazarların sayısız yapıtı, insanın kapitalizm ve Devlet bağlarından kurtulma yönündeki modern düşünce içinde süre giden çalışmaların nasıl anarşizm ile iç içe geçtiğini gösteren fikirlerle doludur.

29 Şubat'ın Esrarı















4 YILDA BİR GELEN 29 ŞUBAT'IN ESRARI

Türkiye'de, 29 şubatta doğan 25 bin 324 vatandaş, dört yıl aradan sonra doğum günlerini kutlayabilecekler. Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğünden alınan verilere göre, Türkiye'de kütüklere kayıtlı kişiler arasında 29 bin 460 kişi 29 şubatta doğdu. Bunlar arasında hayatta olan 25 bin 324 kişi ise 4 yıl aradan sonra bu ay, tekrar doğum günlerini kutlayabilecek.

Dört yılda bir gelen 29 şubatta doğanlar arasında, Türkiye ve dünyaca tanınmış isimler de yer alıyor. Ünlü ressam Balthus 29 Şubat 1908'de, sanatçı Erol Büyükburç 29 Şubat 1936'da, oyuncu Nejat İşler 29 Şubat 1972'de doğdu.

Türk tiyatrosu ve sinemasının duayeni Muhsin Ertuğrul ile ünlü şarkıcı Khaled ve Fener Rum Patriği Bartholomeos da 29 şubatta doğanlar arasında...

Dünya bekârlar günü

İrlanda'da "evde kalmış kızlar" için de 29 şubat tarihinin özel anlamı bulunuyor. Olayın hikayesi şöyle:

"İrlandalı iki Aziz St. Patrick ve St. Bridget, evlenme teklif etme hakkını 4 yılda bir kadınlara vermiş. St. Patrick 'madem dört yılda bir, bari uzun yıllar kadınların olsun' demiş. Evde kalmış kızlar da özellikle bu 29'uncu günü kullanır olmuşlar. 29 şubat günü de 'Dünya Bekarlar Günü' olarak tanınmış."

29 şubatın esrarı

"Bütün takvimler uzun süre güneş yılı uzunluğunun ölçümündeki ufak hatalar ya da bir yılı aylara bölerken ortaya çıkan sorunları çözemedi. Bu sorunlara, bugün kullanılan takvime de temel olacak şekilde bir cevap geldi. M.Ö. 46'da Jül Sezar, Yunan astronomu Sosigenes'in önerisi üzerine bir yılın 365 gün 6 saat olduğuna karar verdi. Buna göre, bir yıl 365 gün üzerinden hesaplanacak, kalan 6 saatler de toplanarak her dördüncü yıla 1 gün eklenecekti.

Jülyen takviminin de bir sorunu olduğu zamanla ortaya çıktı. Bu, 1 yılın gerçek uzunluğunun 365 gün 6 saat değil, bundan yaklaşık 11 dakika daha kısa olmasından kaynaklanıyordu. Bu 11 dakikalar, yıllar içinde önemli kaymalara yol açtı. 1500'lü yıllara gelindiğinde bu kayma 14 güne çıkmıştı. 1582 yılında papa 13'üncü Gregorius, o yıldan 10 gün düşürülmesini emretti. Gregoryen Takvimi, bu tarihten sonra zamanla çeşitli ülkelerde benimsenmeye başlayarak bugünkü yaygın durumuna geldi."

29 şubatın farkı

-Bir yıl (örnek 1956) eğer dörde bölünüyorsa o yıl şubat 29 çeker. Ama bu bölünen yıl aynı zamanda 100'e de bölünüyorsa o zaman şubat 29 çekmez.
Ancak bu 100'e bölünen yıl 400'e de bölünüyorsa şubat 29 çeker. Örneğin 2000 yılı. Hem 100'e hem de 400'e bölünür.

-29 Şubat 28 yılda bir pazar gününe denk gelir ve bu pazar da şubat ayının 5'inci pazarı olur.

-29 Şubatta doğanlar, doğum günlerini ancak dört yılda bir doğru zamanda kutlayabilir.

Kaynak: www.habervitrini.com/haber.asp?id=325565

14 Şubat Sevgililer Günü'nün Tarihçesi (Valentine's Day)






















14 Şubat Sevgililer Günü'nün Tarihçesi (Valentine's Day)

Hakkında değişik yorum ve tanımlamaların yapıldığı bu günle ilgili bir görüş bakın söyle: St. Valentine Aşıklar Günü, milattan önce 4.yüzyıl Roması'nda kutlanan, Çobanların Tanrısı "Faurus Lupercus" şenliğine, başka bir deyişle "Kurt Bayramı"na salıyor köklerini. Her 15 Şubat'ta genç Romalılar, içinde Tanrı Kurt'un yaşadığı varsayılan bir mağaranın önünde toplanıyorlar. Ortada bir küp duruyor. İçinde kız adları yazılı minik levhalar. Bir lotarya bu . Delikanlılardan yalnızca biri, belki de o savaş yılının en kahraman olanı, yüreği çarparak rasgele bir kızın adını çekiyor. Bu yöntemle kurulan özel çift, ertesi yılki 15 Şubat çekilişine dek, akıllarından geçen her cinsel fanteziyi yaşamak ve uygulamakla serbest bırakılıyor, toplamın onayı alınmış olunuyor, yani yasal olarak özgür kılınıyordu. Romalı gençler, milattan sonra 500'lü yıllara değin, bu iki bin yıllık geleneği aşk ve şevk ile sürdürdüler. Ama Çoban Tanrısı "Faunus Lupercus" şenliği, dini bütün Hıristiyanların canına tak etmişti. Roma Kilisesi, sorumluları aradı ve din şehidini bu konuya kurban seçti. Roma İmparatoru II. Claudius döneminde yaşanmış, papaz Valentin bu duruma en uygun aday seçilmişti. İmparator Cladius Gothicus'un gazabından Hıristiyanları kurtarmış, ama kendisini feda etmiş ve bu papazın kafasını kesmiş. Aradan uzun bir zaman geçtikten sonra Vatikan, Valentine "aziz" unvanı vermiş. Roma kapılarının biri de zamanla onun adıyla anılır olmuş. Bürokrasiye meraklı Roma imparatorluğu, Aziz Valentin'in ölüm gününü de tarihe kaydetmiş. 14 Şubat 273. 15 Şubat tarihi de "Kurt Bayramı"na rastlıyor. Valentin'in ölümüyle bu festival arasında bir bağ kurulup, dini bir kisve giydirilerek bu gün kutlanmaya devam edilmiş. Valentin'in ölüm günü, böylece Sevgililer Günü olmuş...

Kaynak: www.sevginehri.net/sevgililergunu.asp

11 Eylül'ün Sırları



11 Eylül'ün Sırları

Dünya Ticaret Merkezi kulelerinin, uçakların çarpmasının ardından çökmesi halen Dünya’nın en karanlık olayı olarak karşmızda duruyor. İşte dehşet verici kanıtlar, görgü tanıkları, ifadeler, fotoğraflar, belgeler ve büyük yankı uyandıran Türkçe altyazılı belgesel.

11 Eylül 2001 günü meydana gelen olaylar

Yerel Saatle 08:46:30 da bir uçak Dünya Ticaret Merkezi Kuzey Kulesi 94.-98. katları arasına kulenin kuzey tarafından çarptı.

Bina çarpmadan 102 dakika sonra yıkıldı.

Dünya Ticaret Merkezi Güney Kule'ye çarpan uçak

Yerel Saatle 09:02:59 da ikinci bir uçak Dünya Ticaret Merkezi güney Kulesi 77.-85. katları arasına kulenin güney tarafından çarptı. Bina çarpmadan 56 dakika sonra yıkıldı.

Pentagon'a çarptığı iddia edilen uçak

Yerel Saatle 09:37:46 da Pentagon'a üçüncü bir uçağın çarptığı açıklandı. Olay yerinde herhangi bir uçak enkazına rastlanmadı. Resmi açıklamaya göre uçağın jet yakıtıyla yanıp kül olduğu şeklindedir. Yakındaki bir benzin istasyonunun güvenlik kamerasında patlamanın olduğu anda uçağın olmadığı açıkça bellidir

Pensilvanya'da düştüğü iddia edilen uçak

Yerel Saatle 10:03:11 de Vaşington'un 240km(150mil) kuzey batısına, Pensilvanya Shanksville kırsalıda dördüncü bir uçağın düştüğü açıklandı. Olay yerinde herhangi bir uçak enkazına rastlanmadı. Resmî makamlarca uçak enkazının olduğu vurgulanmasına rağmen enkaza arama kurtarma için giden ekipler herhangi bir uçak ve ölüye raslamadıklarını o an orada bulunan gazetecilere bildirdiler. Orada bulunan metallerin daha çok kamyonlarla dökülmüş metal yığınına benzediğini söylemişlerdir. [1]

Komplo teorilerinden en mantıklı ve gerçekçi ve belkide "gerçek olanı" ise şu şekilde: Aslında bu saldırıyı Amerika kendi kendine yapmıştır. Kulelere çarpan uçaklar başka bir hava sahasından havalanmıştır. Eğer görüntülere ve resimlere dikkat ederseniz bunların bildiğimiz beyaz yolcu uçakları değil, koyu renkteki savaş uçakları olduğu görülecektir. Diğer bulunamayan iki uçak ve içindeki yolcular bilinmeyen bir yere götürülmüştür. Pentagon'a uçak çarpmamış, çarpmış görüntüsü vermek için içeride bomba patlatılmıştır. Pensilvanya'da hiçbir zaman uçak düşmemiştir. Buradaki amaç nereye götürüldükleri ve ne yapıldıkları belli olmayan insanların içinde bulunduğu iki uçak ve kulelere çarpan iki uçak ile toplamın dört gibi gösterilmesidir. Böylece kimse asıl yolcu uçaklarının nerede olduklarını sorgulamayacaktı. Amerika petrole ve Ortadoğu'ya girmek için kendine bahane yaratmıştır. Nitekim sayfanın ilerleyen kısımlarında okuyacağınız gibi, Bush Suudi Sermayesi ile yakından ilgilidir, hatta ortaktır.

ABD hükümetinin açıklamaları

ABD hükümetinin açıklamalarına göre olaylar şöyle gelişti: 11 Eylül 2001 Salı günü ABD’de dört yolcu uçağının ikisi New York’taki Dünya Ticaret Merkezi gökdelenlerine, bir diğeri Vaşington D.C.'de Pentagon’a çarptı. Sonuncu uçak ise yolcular ve uçağı kaçıranlar arasındaki mücadeleden sonra 150 mil uzakta, Pensilvanya kırsalında düştü.

ABD Hükümetinin öne sürdüğü kanıtlar

* Dünya Ticaret Merkezi kulelerine çarpan uçaktaki teröristlerden birinin pasaportu uçağın kuleye çarpmasından sonra aşağıya fırlamış ve bölgedeki bir polis tarafından bulunmuştur.

* Teröristlerin havaalanına gelirken kullandıkları ve havaalanına otoparkına bıraktıkları araçta uçak kullanma kılavuzu ve Kur'an-ı Kerim bulunmuştur.

Resmi Amerikan kayıtlarına göre sorumlular

Amerikan hükümetinin araştırmasına ve 11 Eylül Komisyon Raporu'na göre yolcu uçaklar Usame Bin Ladin'in lideri olduğu El Kaide terör örgütünün 19 üyesi tarafından kaçırıldı ve eylem gerçekleştirildi. Bazılarına göre ise bu saldırı Hitler'in Reichstag yangınından farksızdı.

Sonuçları ve etkileri

Saldırı, dünya medyası tarafından "medeniyetler çatışması" olarak yorumlandı. 11 Eylül 2001 saldırılarını gerekçe gösteren başkan George W. Bush, önce Afganistan, ardından da Irak'ı işgâl etti. ABD Başkanı George W. Bush Terörizmle Savaş Kampanyası başlattı ve bu kampanya ile NATO'nun 5. maddesini işletmeye başlattı. Bu Kampanya'da ABD'ye başta Birleşik Krallık olmak üzere bir çok ülke destek olmaktadır.

11 Eylül saldırıları sonucu, başta ABD olmak üzere batılı devletlerde Müslümanlar'a karşı işlenen nefret suçlarında büyük artış görüldü.

Bu konuda akıl yürütenler “Komplo teorisyeni” olarak suçlanıp susturulmakta. Bu, Türkiye’de de böyle dünyanın başka yerlerinde de. Fakat Irak’a müdahalenin gerekçelerinin “yalan” olduğunun ortaya çıkması bu konudaki şüpheleri iyice artırdı.

İkiz kuleler “Kod adı kılıçbalığı” filminin mantığı ile mi feda edildi?

Türkiye’de emekli general Hurşit Tolon geçenlerde bir üniversitede 11 Eylül’ün bir terör saldırısı olup olmadığı konusundaki şüphelerini dile getiren ilk asker oldu. O’na göre ABD, Dünya egemenliği kurma noktasında mücadele veriyor. İleride küresel güce dönüşebilecek bölgesel güçlerin önlenmesi, birleştiklerinde küresel güce dönüşebilecek bölgesel güçlerin önlenmesi doğrultusunda hareket ediyor. ABD dünya egemenliği hedefi doğrultusunda nükleer teknolojiyi kontrol altında tutmak istiyor. İran bu nedenle hedef!

ABD’de ise “11 Eylül’ün resmi hikâyesi”ne yönelik eleştiriler sürüyor. Hollywood aktörü Charlie Sheen de bu konudaki bağımsız araştırma gruplarından birine katılmış. Grupta, Beyaz Saray’ın eski danışmanı CIA uzmanı Ray Mc Govern, Reagan ekonomistlerinin babası sayılan Hazine eski bakan yardımcısı Paul Craig Roberts, Fizik Profesörü Steven Jones, Almanya eski savunma bakanı Andreas Von Buelow, MI5 eski ajanı David Shayler, Blair hükümetinin eski enerji bakanı Michael Meacher, Bush’un ilk döneminde işçi bölümünde şef ekonomist olarak görev yapan Morgan Reynolds ve daha niceleri var.

Sheen’e göre asıl 19 amatörün uçak kaçırıp hedeflerini vurması bir komplo teorisidir. İkiz kulelerin kısa sürede ayakları dibine yıkılmasının tepesine çakılan bir uçakla olması imkânsız çünkü. Binalara daha önceden yerleştirilmiş bombalarla kontrollü yıkımın gerçekleştirilmesi daha akıllıca ve bilimsel. Dolayısı ile bağımsız bir soruşturma komisyonu 11 Eylül’ü aydınlatmalı.

Fizik profesörü Steven Jones ve ikiz kulelerin çelik aksamı projesini yazan, onaylayan Kevin Ryan ancak alt katta yerleştirilmiş bombalarla binanın komple yıkılabileceğini savunuyor.

Eylül 2002’de PBS’da yayımlanan ‘ABD’de yıkım endüstrisi’ belgeselinde bir binanın ayakları dibine nasıl yıkılabileceği anlatılıyordu. Bu tarz yıkım, ancak bombalarla veya bina hemen yıkılmak isteniyorsa veya aksiyon filmlerinde olabilir. Mesela Madrid’te bombalanan bina ancak 20 saat sonra yıkılabilmiş, hemen ayakları dibine çökmemiş.

Sheen’e göre Pentagon’a çarpan uçak iddiası da hikâyeden ibaret. Devlet sırrı gerekçesiyle Pentagon, çakılma görüntülerini yayımlamadı. Pentagon’a yakın Shreaton Oteli ve benzin istasyonu kameralarının yaptığı çekimlerin kamuoyunda yayılmasına izin verilmedi. İşin ilginç yanı uçağın verdiği zarar birdenbire yok oldu ve hiç bir iz kalmadı.

Sheen, Afganistan savaşının 11 Eylülden iki gün, Irak savaşının 2 yıl önce kararlaştırıldığına dikkat çekiyor. Bu tarihte 44 bin Amerikan ve 18 bin İngiliz askeri Tacikistan ve Özbekistan’da konuşlandırılmış. Ortadoğu ve Suudi Arabistan’da Amerikan üsleri takviye edilmiş.

Yeni Amerikan Yüzyılı projesini hayata geçirmek için savaş çetesinin yeni bir Pearl Harbour’a ihtiyaç duyduğunu ve ikiz kuleleri kontrollü yıktığını belirten Sheen, bu kadar strateji ve savaşın, işgalin kısa sürede hazırlanamayacağını, mükemmel biçimde planlanıp hesaplandığını kaydediyor.

Sheen’in sözleri karşısında ikiz kulelerle ilgili komplo teorisi olduğu iddia edilen görüşlerin resmi görüşten daha mantıklı ve akıllıca olduğu ortaya çıkıyor. Ancak bu kimin umurunda!

BBC ve CNN Gökdelen Çökmeden Bildirdi

BBC ve CNN´e ait videolarda, 11 eylül 2001 saldırılarında ikiz kulelerden sıçrayan ateşle alev alan WTC 7 binası (Dünya Ticaret Merkezi´nin 7 numaralı binası) çökmeden 23 dakika önce çöktü diye haber verildi.

Ana yayın organlarınca ört-pas edilmeye çalışılan olay, 11 eylülün gizli lobilerce gerçekleştirildiğine yeni bir delil oldu.

BBC, çöktüğünü bildirmesine rağmen arkaplanda görülen WTC 7´nin haber videolarının orjinallerini kaybettiklerini iddia etti. Halbuki medya kuruluşlarının böyle önemli olaylara dair dökümanları arşivlemeleri yasal olarak zorunludur.

Görgü tanıkları...


"Çarpan cisim bir füze ya da Boing 757 den küçük bir uçak deniliyordu." (Comments on the Pentagon Strike, Cassiopaea)
"O uçak 8 ya da 12 kişilik olabilir, daha büyük olamaz ancak Pentagona gidiyordu ve sanki inmeye çalışırcasına alçaktan uçuyordu." (Washington Post, Petterson)

"Onu gördüm... Küçük bir uçaktı ve sadece iki motoru vardı... güneyden geliyordu ve alçaktan uçuyordu." (Don Wright)


















Bir Boeing 757 yolcu uçağı, resmi açıklamalarda iddia edildiği gibi...






































































Eğer uçak binanın içine girdiyse, neden dışarıda kanatları yok?

"Karmaşık şeyler var. Eğer belli bir açıyla yoldan geldiğini tanımlıyorsa neden binanın dışında kanatları yok? Demek istediğim, o kadar alçak bir noktaya çarptıysa kanatları binanın dışında kalmalı. Hadi kanatları geçtim, kuyruğu nerede?" (Reporter, DoD Pentagon News Briefing)

"Aslında bakarsanız E çemberine bir uçak çarptığını kanıtlayan herhengi bir delilimiz yok." (Lee Evey, Pentagon Onarım Müdürü)

"Bazı görgü tanıkları uçağın önce Pentagonun bahçesine düştüğünü ve daha sonra kayarak binaya çarptığını söylüyor." (CBS News)

Motorlar nerede?



































"Beynim bunun gerçekten bir uçak olduğunu çözümleyemiyor. Çünkü sadece küçük bir delik var. Ne kanatlar, ne kuyruk. Hiçbir şey." (Steva DeChiaro)

"Çok yüksek ve çok hızlı bir sesti. Uçak olamaz, ama belki bir füzeydi." (Lon Rains, Space News Editörü)

"Ortalık birbirine girmişti. Alevler ve dumanlar vardı ama ben ikinci bir patlama duydum. Eminim." (Kirk Milburn)

"Füze sesi duyduk. Kesinlikle füzeydi." (Tom Seibert, Pentagon Çalışanı)

"Bundan eminim çarpan şey kesinlikle füzeydi." (Michael DiPaula, Pentagon Çalışanı)

"Bir bomba patladı. Kokusundan tanıdım. Patlayıcıları biliyorum, çünkü uzmanlık alanım." (Don Perkal)


































11 Eylül´den Resimler















































































































Loose Change 11 Eylül´ü İnceliyor


















1. ZAMANLAMA

CIA, 11 Eylül saldırılarından kısa süre önce 1962 Küba krizi günlerine denk gelen bazı belgeleri basına sızdırdı. Bu belgelerde Küba´nın işgalini meşru kılmak için gerçekleştirilen Northwoods operasyonunun arkasında yatan gerçekler yer alıyordu.

2. PENTAGON


Amerikan Havayolları´na ait Flight 77 uçağının Pentagon´a çarpma olasılığı bulunmuyor. Binadaki hasar, ancak Cruise füzesi veya daha küçük bir askeri uçak tarafından oluşturulmuş olabilir.

3. KULELER ÇÖKERTİLDİ

Kulelerin yıkılma sebebi, uçak çarpması değil. Görgü tanıkları, çarpmadan hemen önce binanın alt katlarında duman ve ışık gibi patlama belirtileri gördü. Çökme sırasında patlamalar gözlenebiliyor

4. FLIGHT 93

Beyaz Saray´a giderken kahraman yolcuların isyan etmesiyle Pensilvanya´da bir araziye düşürüldüğü söylenen uçak, aslında güvenli bir şekilde başka bir yere indirildi ve yolcular sağ salim tahliye edildi. Çünkü uçağın düştüğü söylenen yerde hiçbir enkaz veya ağır hasar bulunmuyor. Ayrıca, kayıtlarda, 11 Eylül tarihinde böyle bir uçuşa rastlanmadı..

5. TUHAFLIKLAR

Kaza esnasında uçaktan yapıldığı iddia edilen telefon görüşmeleri mümkün olamaz. Çünkü, bunu mümkün kılan sistem Amerikan Havayolları uçaklarına 11 Eylül´den çok sonra kuruldu. Ayrıca hükümetin açıkladığı listede bulunan hava korsanlarından bazılarının saldırılardan sonra hayatta oldukları ortaya çıktı.

6. KİMİN İŞİNE GELDİ?

Büyük meblağlardaki sigorta poliçelerinden faydalanabilecek kişiler, kulelerin yıkılacağından önceden haberdardı. 11 Eylül´den önce, milyarlarca dolarlık altın Dünya Ticaret Merkezi´nden çıkarıldı.

MÜTHİŞ SORULAR

1999´da Kuzey Amerika Hava Savunma Komuta Merkezi (NORAD), bir uçağın kaçırılıp İkiz Kuleler ve Pentagon´a çarpmasıyla ilgili tatbikatlara başladı.

24 Ekim 2000: Pentagon, ilk egzersizleri MASCAL adıyla yürürlüğe koydu. Boeing 757´nin Pentagon´a çarpması simülasyonu bunlardan biriydi.

Nisan 2001: Usame bin Ladin, Dubai´deki Amerikan Hastanesi´nde CIA´nın bölge şefi tarafından ziyaret edildi.

24 Temmuz 2001: Dünya Ticaret Merkezi´nin sahibi Larry A. Silverstein, olaydan 6 hafta önce kuleleri 99 yıllığına kiraladı. 3.5 milyon dolarlık sigorta poliçesi terörizmi de kapsıyordu.

6 Eylül 2001: Bomba koklayıcı köpekler kulelerden çekildi. Güvenlik görevlilerinin vardiyaları 2 hafta boyunca 12 saatin sonunda bitiyordu.

10 Eylül 2001: Ulusal Güvenlik Danışmanı Condoleeza Rice, San Francisco Belediye Başkanı Willie Brown´u arayarak ertesi sabah uçmamasını söyledi.

11 Eylül 2001: Washington, Andrews Hava Üssü´nden üç F-16´yı, Pentagon´dan 15 mil uzaktaki Kuzey Carolina´daki eğitim görevine gönderdi. ABD´yi korumak için 14 uçak kaldı.

Kaynak: www.milligazete.com.tr/